uykudan henüz uyanmışken şehir
yılkılar gözlüyordu pencerede bir şubat gecesi
kaybetmişti esrarını
kırgındı, pencereden bakan gece
kırgın sûretine
bilenmek mi dilinmek mi sorusuna yanıt
arayan demokrattı yalnız ve sarhoş
bir aşka yanıt
stockholm'daydı izleri kan elleri
yürüyordu gecenin üç sularına
inanıyordu nietzsche kadar tanrı'ya
tanrı'dan mıydı annesine savaş açtıran
yalnızlık yoksa
yıllar mı geçmişti ölümünün üstünden
aşk -kıydı- mıydı suskun yaralarına merhem
evet? susuyor ve kapanmıyordu yara
şehirlerin vakarlı sessizliği boğuyorken
ifritten kaygılı bekleyişi
umursamaz dudakları gecede
terk edilmiş bir genç kız gibi gülümsüyordu
ay batıp doğarken ölümlü güneş, şehir
neon ışıklı dev cafe tabelalarının ışıkları altında
aydınlanıyordu
ve evet diyordu parıltısız akla aşk
sirkeci garı ağlıyordu.