Uzun boylu, babayiğit, çalışkan, bir delikanlı. Henüz yirmili yaşlarda, bu dünyada hasta  bir anası birde ölmüş babasından kalan bir atı var. Çerçiliği babasından öğrenen Yusuf;  Atına bağladığı küçük tahta bir arabayla köy köy dolaşır; İğne, iplik, eşarp, mendil, tarak, ayna, sabun, tuz, şeker .. satarak hayatını sürdürürdü.

        Çevre köylerin hepsini çok iyi bilir, güçlü kuvvetli atı sayesinde uzak köylere kadarda rahatlıkla giderdi. Bu uzak köylerinde uzağında olan bir köyde, bir kıza vurulmuştu, sonrada Çerçi Yusuf'un en çok uğradığı köy o köy olmuştu.

      Leyla’nın sabah güneşi gibi parlayan bir yüzü; ceylan gibi gözleri, simsiyah saçları, ince uzun boyu dillere destandı. Yusuf Leylaya ilk gördüğü andan itibaren vurulmuştu. Leyla’nın da onda gönlü vardı. Yusuf, kaçakçılardan Suriye’den tembih ettiği gümüş tarak ve gümüş bir ayna ile Leylaya aşkını ilan etmiş, Leyla da ona küçük bir çakı vererek aşkına karşılık vermişti.

        Yusuf hem hasta anasına bakmak hem de evlenebilmek için, kaçakçılık yapmaya karar verdi. Atı güçlü, Yusuf hırslı, kısa zamanda epey yol kat etti. Ayda iki, bazen üç defa Suriye tarafına geçer, kaçak çay, sigara, mazot ve Halep Kumaşı taşırdı. En çok kumaş taşır ve en çok parayı oradan kazanırdı. Aldığı kumaşları ustalıkla kesip biçer, sonra Çerçi arabasına yükleyip köylerde satardı. Kumaşların kalitesi ve güzellikleri sayesinde çabucak biterdi. Son uğrayacağı köy, Leylanın köyünde satacak bir şeylerin elinde kalması için bazı köylere hiç girmeden yoluna devam ederdi.. Diğer köylerde olduğu gibi Leylanın köyünde de Yusuf sevilir, gelişi dört gözle beklenirdi. Köyün yaşlı kadınları, genç kızları Yusuf’un başına toplanır, pazarlık eder, kumaşlarla ilgili sorular sorarlar yada diğer gelişi için kumaş sipariş ederlerdi.

        Yusuf her gelişinde, Leyla’ya Halep’ten küçük hediyeler ve bu hediyelerin yanına bir tane de  Dengbej kaseti getirirdi. Leyla, namlarını sadece yüreğinde sevda ve hasret taşıyanların duyduğu bu yanık sesli Dengbejlerin şarkılarını  dinlerken mest olur, sanki Yusuf’un sesinden sevda sözleri dinlermiş gibi kendinden geçerdi.

        Gizli gizli görüşmek için bir yol bulmuşlardı. Yusuf Çerçiliğe geldiği günün akşamına hava kararınca, köyün girişinde olan Trafodan bütün köyün elektriğini keser, kaçakçılıktan ötürü, gece karanlığına alışkın gözleri sayesinde akşam karanlığında gözlere görünmeden, Leylayla buluşmaya giderdi. Leyla evin arka bahçesine çıkan merdivenin altında Yusuf’unu beklerdi. Orda öpüşürler, koklaşırlar hasret giderirlerdi. Sonra vedalaşır, Yusuf yine karanlığın yardımıyla gider Trafodan kestiği elektriği açıp kendi köyünün yolunu tutardı.

       Yusuf genç, kanı kaynıyor, bazı günler Çerçiliğe çıkmaz, atına biner, Leyla’nın köyüne giden yolun kenarındaki ağaçlıkta, güneşin batmasını beklerdi. Akşam olunca da köyü karanlığa teslim edip, Leylasıyla hasret giderirdi.

      Bir gün Halep’te kumaş alırken, üstünde papatya deseni olan siyah bir kumaş ilişti gözüne, sordu hakiki ipek dediler, az var bundan ve pahalı dediler. Yusuf yirmi metre parasına dört metre kestirdi Leylası için. Sınır boyunca Leylayı papatyalı siyah fistan içinde hayal etti, sınırı geçince de sürdü atını Leylanın köyüne. Leyla çok beğendi hediyesini, Leyla çok mutlu, söz verdi diğer gelişine kadar dikip giyeceğim dedi. Yusuf söz verdi, diğer gelişimde seni babandan isteyeceğim dedi. Sarıldı, kokladı, öptü, vedalaştı. Bu sefer çabuk döneceğim dedi. Uzun bir veda olacağını bilemedi.

( DEVAM EDECEK)