Leyla bir ateşinde içinde, bin ateş Leyla’nın içinde. Aylarca yürek acısıyla ağlamaktan gözlerindeki ışık sönmüştü. Gün geçtikçe eriyor, tükeniyordu. Bazen elektrikler kesilecek olsa yüreği ağzına gelir, koşar merdivende saatlerce Yusuf’u beklerdi. Gelmeyeceğini anladığında ise gözyaşlarına boğulur, gider çeyizlik sandığını açar, siyah fistana sarılıp, onu bağrına basardı.

Günden güne hasta düşen Leyla’nın hali hal değil, evlense belki düzelir dedi büyükler. Nice kısmetler geldi de Leyla hiçbirine razı olmadı. Fakat ailesi de baskı yapmış ve sonunda biriyle evlendirmişlerdi. Kendi köyünden epey uzak bir köye elleri kınalı, yüreği yaralı gelin gitmişti.

Elinde defiyle Leyla’nın köyüne vardığında güneş yeni batmıştı. Köyde Yusuf’u tanımadılar. Soranlara Dervişim dedi. Dinlemek isteyenlere İlahi okudu, bilmek isteyenlere ilim anlattı. Köyün içinde dolandı durdu. Leyla’nın evinin ışıkları yanmıyordu, içini bir korku sardı. Dayanamadı komşulardan birine sordu. Ev boş dediler, sahibi kızını gelin ettikten sonra taşınmış dediler. Leyla’nın evlendiğini duyan Yusuf delirdi, define vura vura acı içinde ağıtlar okudu. Leyla’nın gelin gittiği köye varmak için, kendini yollara vurdu. Gece karanlığında, saatlerce yürüdü. Yorulmak, durmak bilmedi. Güneş doğmak üzereyken ancak varabildi.

Takatten düşmüş bir haldeydi köye vardığında. Sarıklı Cübbeli dervişi gören köylüler hürmet gösterdi. Yiyecek ve içecek ikram ettiler. Tanrı misafiri deyip dinlenecek yer verdiler. Yusuf gün boyunca kendisini ağırlayan köylülere yanık sesiyle ilahiler okudu. Hikayeler anlattı, onların sorularına cevap verdi. Fakat köye aylar önce gelen gelini, gelinin oturduğu evi soramadı. İçi yangın yeri, Leyla’yı görünce ne yapacağını bilemiyordu. Peki ya Leyla? Yusuf’u öldü bilen Leyla, onu kanlı canlı karşısında görünce yapacaktı, ne diyecekti?

Sabahın ilk ışıklarıyla uyanan derviş, namazını kıldıktan sonra köyün içinde dolaşmaya başladı. Evlerin önünden yavaş yavaş her tarafa bakarak yürüdü. Köyü kaç defa dolandı, her evin önünden kaç defa geçti, bilemedi. Belki onuncu defa geçtiği bir kapıdan tekrar geçince avluda Leyla’yı gördü. Suriye hapishanesinden ilk çıktığı andaki gibi yüzü parladı. İçinde bir aydınlık hissetti. Fakat bu sefer ne yapacağını bilemedi. Leylanın kapısında dondu kaldı.

Avlu kapısının önünde donmuş, duymayan konuşmayan dervişi gören Leyla kendisine doğru yürüdü, daha birkaç metre kalmışken Yusuf’u tanıdı. Dili tutuldu, ayakları bir adım daha atamadı. Leyla da Yusuf gibi olduğu yerde dondu kaldı.


(Devam edecek.)