Hiç uyumadan başladığım bu güne duş alarak başladım. Tek dostumun İstanbul'a giderken bir kahve içimi beni görmeye uğrayacağı heyecanı içimi kıpır kıpır ediyordu. Kaç zamandır boş geçirdiğim günlerin ardından bu çok iyi gelecekti bana. Buluştuğumuzda hep ben konuştum neredeyse. Ne kadar günlük tutsamda yüz yüze anlattığım şeyleri hiç günlüğüme yazmadım. Belki de yazacak kadar önemli görmedim. O benim dostumdan ziyade canlı günlüğüm, yaşadığım her şeyi kanıtlayacak tek varlık. Gezintisini motorla yapacağı için çok vakti olmadı fakat onunla geçirdiğim iki saat sanki iki yıl gibi uzun ve anlamlı her daim. Onu yoluna devam ermesi için yolcu ettikten sonra kahve içmeye oturduğum kafede kocaman bir boşluk hissettim. Etrafıma baktığımda yalnızlık kalesine çekilmiş gibi köşe masada tek başıma oturduğumu fark ettim. Bu istemsiz duygusallaşmama neden oldu. Bu histen kurtulmak adına kafenin karşısındaki gökyüzüne doğru uzanan ağaçlara takıldı gözüm. Sonbaharın son demlerinde yoğun kışa hazırlanırken rüzgar dallarından yaprakları okuşuyordu nazikçe. Nedensizce içimden bu satırları dökerek yalnızlığıma ket vurmak geldi içimden ve umarsızca bir şarkı açıp yazdım bu satırları. Canım arkadaşıma bu vesile ile de ne kadar özel biri olduğunu bir kez daha burdan da duyurmak hoş oldu.