Tarihten kalma odanın içinde adımlarımı savuruyordum. Bir yandan duvar da ki tablolara bakıyor, renklerini analiz ediyor uzun uzun bakarken dalıyordum...


Bir resim nasıl bu kadar güzel olabilir ? Oluyor işte. İnsan zihninin derinliklerinden kaza kaza çıkıyor bu figürler. Can acıması bu kadar derin düşünmek de nedir, Düşünmek mi ? O yüzeysel bir kelime mesafeleri barındırır için de, uzak olan veya yakın olan bu öyle bir şey değil ki o olduğunda, mesafe kapandığında düşünmeye ihtiyaç duymuyorsun hepsi bir an da olup bitiyor! Bir bakmışsın zihnin ellerinde parmaklarının arasında! 


Hadi canım bu kadarı da biraz avuntu gibi.

Mesela şu cellat mahkumun kafasını vuruyor. Hiç içi acımıyormu ? 


Ya nasıl söylenir bilmiyorum, cellat hergün mesleği icabı en az üç kafa kesiyor ilk günlerde bir yürek kabartısı vardı göz kapakları titriyordu. Ama sonra sonra baktım ki acemi cellatlara sakin olmaları hakkın da telkinler veriyor. Alışkanlık işte anlamları kaybettiriyor, Zamanla.


Peki bu kütükten süzülen kan? o kan öyle bir çizgide akması tesadüf değil, öyle görüyorsun çünkü, kalıpların arasına sıkışmıssın, sorgulayıp duruyorsun 


Bir şeylerin bozulması senin için olası değil halbu ki kan şakır şakır akıyor ama sen olmaz diyorsun.


Ne olursa olsun! 


Kötü bir iş cellatlık insan öldürüyorsun, bak !

Şu halıyı görüyormusun kıpkırmızı kaç kişinin kanı var üzerinde ama yine de baktığında ilk önce halı diyorsun değil mi ? 


Kimse ölümü haketmiyor peki neden insanlar ölüyor..


Tanrıyı öldüremediği için mi bu curcuna ? 

Oysa niche tanrıyı öldürdü.


Bir sonra ki resim...