Sana bir şeyler söylemek istiyorum. Sadece sana. Duyacağını bilsem yahut bilmesem de sana. Zaman geçer, diyor hiç tanımadığım biri. Ve her şey daha kötüye giderken günler uzamasın bir zahmet. Yaz hüznü. Hüznün yaza bürünüşü. Hüzün hep bir mevsim bulur kendine, hep bir sebep. Bir şarkı yada bir şiir. Bir sözcük yada bir cümle. Uzayıp durur böyle içindeki hüzünler sebeplerden bağımsız. Çağıran bir şeyler olur hep. Uçurum. Umudun kardeşi midir hüzün? Kısacık yaz akşamları gördün sen. Bir solukta biten mevsimleri. Alışık değilsin uzun zamanlara. Sözüm sana. Alışık değilsin bitmek bilmeyen sonbaharlara. Ellerini uzatsan bulutlara dokunacak dağ başlarında ömür tükettin sen. Biliyor musun şimdi hep bunun özlemiyle yanıp tutuşuyor dev camekan binalara sıkışıp kalanlar. Nefes alamıyorlar çünkü. Nefes almaya gök yok, ellerini uzatmaya bulut. Hem hatırla; berraktı göğümüz ve ıssız yolumuz. Şimdilerde herkes yollarda. Herkes ıssız yollar bulmaya çabalamakta. Gidiş gelişli yollarda kaybolmaya yazgılı şimdi herkes. Radyodan şarkılar dinliyorum senin için. Çünkü benim hala umudum var. Bir gün elbet demiştim, bir gün elbet. Ömürlerin sonuna dek. Bir gün elbet. Uyan. Yıldızlar kaybolmadan göğe uzan. Dokunacak kadar yakın, susacak kadar uzak. Bir şiir yaz bana. Yada sen bilirsin bir şarkı aç. Eski bir şarkı. Mamak Türküsü çal. Ya da sen bilirsin ama Mamak Türküsü çal. Nazım oku sen. Ahmet Arif dinle. Korkma kolundan tutup götürmeyecekler seni. Henüz değil.