Derin bir nefes verdi.
Dışarıdan gelen sesler artık kesilmişti. Geceye yakışır bir sessizlikten ziyade ölüm sessizliği o an etrafı sarmıştı. Üç ay önce bugün için planladıkları ne varsa artık çok uzak ve de imkânsız bir hayalden ibaretti. Başını yasladığı omuzdan başka kimsesi kalmamışken daha fazla kaybın kapıda beklediğini biliyordu. Belki o ya da iki günlük kocası olmasa da birileri, binlerce kişi en sevdiğini ve de sevdiklerini, evini, yurdu kaybedecekti. Bu güzel ova, pek çok kış günü olduğu gibi beyaz değil de insan kanına boyanıp bitmeyecek bir kedere gömülecekti. Ve o anda kendisi de dahil herkesin istediği tek şey yeniden gökyüzünü görebilmekken eski zamanlar, bittiğine inanılmış olan acılar yeniden canlanacaktı.
Bir sığınağın içinde kendileri gibi olan onlarca insanla beraberlerdi. Kendilerini, hayatta kalma umutlarını korumaya çalışırlarken ellerinden gelenle, kendilerince kaderle ve gözü doymaz bir canavarla savaşıyorlardı. Dünya üzerinde en yalnız bırakılanlar olmuşlarsa da çaresiz kalmış olduklarına inanmıyorlardı. Her şey umutsuz bir hal almışsa da umut için nefes alıyorlar, bunun uğruna savaşıyorlardı ve savaşmaya da devam edeceklerdi.
Saatler geçip sabahın ilk ışıklarının düştüğü anlarda ses yine başlamıştı. Yana, gözlerini siren sesiyle açtığında Daniil’in de uyanıp etrafa bakındığını fark etti. Kendinin ne zaman uyuduğunu da onun ne zaman uyuyup uyandığını da bilmiyordu. Ancak bu kısa uykunun bile kendisine yettiğini hissediyordu. Yanında hayatının geri kalanında olacağını bildiği Daniil varken sahip olacakları hayatın ne kadar uzun süreceğinden emin değildi ve bilinmeyen zamanın da bir önemi yoktu. Bugün son günleri olsa dahi bir umutla bugünden itibaren ülkeleri ve gelecekleri için savaşacaklarını, son ana kadar devam edeceklerini biliyordu. Umut ölümün kıyısında bile olsa bu onu olacaklardan da hayatının geri kalanının ne kadar süreceğinden de bir an bile asla korkutmuyordu.
O yeni ama eski sabaha Yana, başkentin bir başka bombardımanın altında kalmasıyla başlarken başka bir ihtimal yoktu. Dünya’nın geri kalan şehirlerinde insanlar haberleri izleyerek, kahvaltı ederek ve muhtemelen kendi ülkelerinden uzak bir yerde olanları duyarak başlasa da Yana ya da Daniil gibi bu ülkedeki insanlar için başka bir seçenek kalmamıştı. Onlar tüm günlerini de gecelerini de savaşarak, direnerek geçirmek zorundaydı. Kendi insanları kendi topraklarından kovulurken daha fazlasını isteyenin adamları insanlarını öldürmekten de sessiz sakin ovadaki bu toprakları kana bulamaktan da çekinmiyordu.
Bir aydan beri olanların aslında kafasının içindeki bir hatadan kaynaklanmasını, uyuduğu için gördüğü bir düş olmasını dileyen Yana, dilek tutmak için en yanlış yerde ve zamanda olduğunu aklından çıkarmaması gerektiğinin farkındaydı. Parçalanan bir bedenle ansızın karşılaştığı anı sonsuza kadar unutamayacağı gibi bu anları ve olanları da durduramayacaktı. Savaşacak, sona ulaşabileceğini umacaktı. Lakin kendini cesaretlendirmeye çalıştığı her anda ölü bedenler, bir daha göremeyeceği yüzler ve ölümle tanışması haksızlık olan çocuklar aklına geliyordu. Dört gün evvel ailesinden kalan tek kişiyi, kardeşini, bilmediği bir ülkeye güvende olması için tek çare olarak göndermişti. Şimdi burada, her şeyi siyah beyaz gördüğü evinde, Daniil’den başka kimse kalmamışken ruh halini sabit tutamıyordu. Kafasının içi bir savaş alanıyken dışarıda da farklı olan hiçbir şey yoktu.
Barut kokusu, tanklar, silahlar, uçaklar her yerdeydi. Duyduğu kokular arasında en kötüsü ise yanan bedenlerden yükselen, tüm şehri kaplayan ve yerin altındaki sığınağa kadar gelen ve asla kesilmeyen o kokuydu. Ciğerleri oksijen isterken onun alabildiği, hissedebildiği tek şey bu kötü kokuydu. Midesi bulanıyor, çoğu kez gördükleri yüzünden gözünü kapatarak devam etmeyi ne kadar istese de başaramıyordu. Ki artık ülkesindeki insanlar için gitmekten vazgeçmiş, elinden geleni yapabilmek için burada kalmayı seçmişken gözünü kapatmak ya da yok saymak diye bir seçeneği yoktu. Daha fazla insanın ölmemesi, topraklarının işgalciden kurtulması adına sadece olanı olduğu gibi görecekti. Kendisinin ya da tanıdığı hiç kimsenin hatası olmayan bir deliliğin bitmesi için kendinden vazgeçecekti ve çoktan vazgeçmişti. Parçalanan bir anne ve çocuğunun cesedini gördüğünden beri şiddetin öylece durdurulabileceği inancını da kafasından bir anda silip atmıştı.
Gün içinde Daniil’den ayrıldığında onu yeniden görüp görebileceğinden habersizdi. Kimsenin bunun için emin olamayacağından ise emindi. Bir an sonranın garantisi yokken kölelerine bir başka ülkenin topraklarını almak için emir verip korku üreten o adamı düşündü. Diğerlerinden asla bir farkı olmamıştı. Ne okyanusun ötesindekilerin ne kuzeydekilerin ne güneydekilerin bir farkı vardı. Hepsi daha fazlasını isteyip kandan ve acıdan besleniyordu. Hakkı olmayan yerleri elde etmek için hiçbir kural bilmeden saldırıyordu. Soykırım, tecavüz, öldürmek onlar için asla bir sınır değildi. İktidarları süresince kendi düşlerini gerçekleştirmek için ne kadar çok kanlı ve acı dolu ana sebep olurlarsa o kadar kendilerini doğru sanıyorlardı. Sözleri dahi zehirliyken tek yapabildikleri korku üretmekten başka bir şey değildi.
Yana aklındakileri susturmaya çalışarak yardım bombardıman altında kalmış sokakta yardım edebilecekleri, hâlâ nefes alan birilerini bulmak için dikkatini topladı. En ufak yaşam belirtisi göremese de yerde yatan her bir insanın yanına gitti. Nabız almak, nefesini duymak ya da tek bir hareket görmek için ölü insanlardan bakışlarını çekmezken hiçbir şey olmamasından ötürü delireceğini düşündü. Birini dahi kurtarabilmek için çılgınca istek duyarken kimsenin olmayışı nefes almasını engelliyordu. Ateşin yaktığı bedenlerin kokusu düşüncelerinin ve gerçekliğin üzerine bir sis gibi çökerken bir an bir ses duyduğunu sandı. Etrafına bakarken, daha hızlı yerde yatan cesetlerin arasından geçerken bu kez aynı sesi duyduğunu anladı. Henüz ulaşamadığı o yerden gelen o seste kalbini kanatan bir acı vardı. Ne olduğunu ise görene kadar anlayamadı.
Kalbinin atışı kulaklarındayken onu gördü. Bir yaşında olması muhtemelen bir kız bebeği tek başına hayatta kalmış olarak buldu. Etrafında olan herkes ölmüşken o ölümün ortasında yaşamı bulmuştu. Ölümler ona dokunmamışken asla görmemesi gereken bir manzarayı bir daha asla hatırlamayacak olsa da o acı ve korku hissinden asla kurtulamayacaktı. Yana onu kucağına alıp ilerlemeye başladığında hâlâ hiçbir yarası olmadığından emin olmak isterken kendisi gibi olan diğerlerini gördü. Çok uzakta olmalarına rağmen Daniil’in de orada olduğunu fark etti. Ancak oraya gidebilmesi bir an sonra imkânsız bir hale geldi. Önce uçak sesini duysa da uçağa dair hiçbir şey göremedi. Gözlerini Daniil’in de olduğu gruptan bir an ayıramazken bir an sonra o yerde onlara dair hiçbir şey kalmadı.