Kirli ellerin içindeki berraklığa odaklandığımdan

Neden akıp giderken zaman

Harcarım kendimi savrulmaya

İnancım son saniyelerini sayarken bile

Tutunmaya çalıştığım bu belirsizlik 

Netlik ararken korkum kaybolmaktan

Ki çok korkağım ben

Öfkemi bile haykıramam bomboş bakan suratlara

O kirli ellerin sahibi suratlar...


Dönen bir çarkın içindeki herkese

Hırçınlığım yağmur damlalarından bile daha üstün

Bomboş durakların kalabalıklığı sinmiş bedenime

Öyle bir vazgeçmişlik

Ve öyle bir bekleyişle süzülmüşüm


Mütemadiyen kelimelerimi toparlayamayacak olan aklım

Kalbime hep engeldi bunca zaman

Kor-kak-tım

Gitmedim babamın mezarına yaşadığımdan beri

Ki gidersem solduracağım elimdeki çiçekleri


Bugün günlerden -sekiz temmuz-

Saymaya başladım ölümümden itibaren takvimleri 

Bu, akşam güneşinin tutulması gibi

Sıradan, isimsiz, 

Boşluk içinde bekleyen cisimsiz bir çocuk gibi


Önümdeki kâğıdı bile atmaya mecalsizim

Taşlaşmış bir kayanın sertliğine muhtaç kalbim

İçeriden kırılan ne varsa yansır aynalara

Hayır, o bir kâğıt değil

Kanıtı, doğumumdan itibaren ağıtlarımın

Kâh ağıtlarımla ağladım 

Kâh deler saf geceyi gözlerimi gizleyen bağırışlarım


Bugün günlerden -sekiz temmuz-

Duvardaki takvim benim kadar bıkkın 

Kopmuyor, koparılmıyor

Zamanın aktığını zannederken benim için duruyor saniyeler 

Ellerimi açtığımda dökülen hislerimin bereketsizliğinden

Bulamayışım zihnimi kördüğümlüğe teslim olan bir böcek gibi

Babam hiç tanımadı beni


İki çizgi arasındaki beyaz boşlukta saklı hatıralarım

Buruşturulmuş başka kirli ellerle

Sınırı belirginleşmiş

Hudutsuz ve yeri olmayan

Mezopotamya topraklarında açan bir nergise benzer

Hasretken yağmur damlalarına

Saklanmaz güneşin kavuruculuğundan


Ellerimle ovuşturduğum toprak örtük bedenimi gizlemeye yetmiyor

Işıklar, ışıklar, ışıklar

Gözlerim kamaşmıyor daha da büyüyor direnircesine

Karşımdaki etten çehreler...

Korkuyorum dokunmaya ellerine


Sıcak akşamların meltemine hapsettiğim

Kâğıtlarımı yakacağım

-Ve savuracağım ılık hava kütlesine

Ki onlar uçuşacak gökyüzünün altında hızlıca

Babamın toprağına karışacak-


-Ben ise takvim yapraklarını koparmamayı öğrendim sekiz temmuz'dan beri. Bugün sekiz temmuz, ben, babam ve çocukluğum... Bizler savruluyoruz...