Bazen bazı şarkıları dinlemek gelir içimden, bazı yerlere gitmek. Neresi olduğu fark etmeksizin bir yerlere gitmek. Bazen öylece durmak gelir içimden. Nerede durduğumun farkında olmadan durmak. Fena bir şey değildir öylece durmak. Bu yazıyı yazmamın hiçbir amacı olmadığı gibi bazen gitmenin ya da durmanın da hiçbir anlamı yoktur. Ama ben amaçsız şeyleri romantize etmeyi severim. Her olaya anlam yüklemeyi de öyle. Bazen güzel bir havada içtiğimiz sigara bile çok özel değil midir? Pakette kalmış tek sigarayı içerken dinlediğimiz o şarkı mesela. Derin bir nefes alır o güzel havayı içimize çekeriz. Elimizde yarısı bitmiş sigaraya bakarken gülümseriz ya hani. Gözlerimizi açar şarkıya eşlik ederiz. Yavaş yavaş olduğumuz yerde sallanırız. Bu anları severim işte. Belki çoğumuz aynı şeyi yapıyoruzdur diye düşünerek yazıyorum bu satırları. Yıl biterken içimden bir şeyleri yazmak geliyor. Yeni yılı karşılamaya hazırlanırken, geçen bir senenin daha ardından bakmak garip hissettirir bana küçüklüğümden beri. Neler değişti diye düşünmek acı verir, düşündür. Hayatın hep akıp gitmesi ne garip olay değil mi? Ben olduğum yerde kalmışım da herkes koşuyormuş gibi. Koşma işini de oldum olası beceremem zaten. Herkes koşar, ben de önce yetişmeye çalışırım, sonra yorulurum. Nefes nefese kalır arkalarından bakarım. Sonra oturup soluklanırken niye yetişemedim diye kendimi sorgularım. Boştur aslında bu sorgularım ama her seferinde yaparım. Nasıl her seferinde koşmaya çalışıyorsam, sonrasında niye böyle oldu diye sormayı da asla ihmal etmem. Yarışımın ne hayatla ne de başkalarıyla olmadığını bilirim aslında ama bazen bilmek yetmez ya hani. Bu da biraz öyle bir şey aslında. Bu yıl da biterken, yine herkes yerlerini almış başlangıç işaretini bekliyor. Bu sefer o çizginin arkasında durmaktansa yarışın yapıldığı yerin gerisindeki arka sokaktayım. Koşmayacağım bu kez. Sakince yürüyeceğim. Hatta kulaklığımı da takacağım ki ne dünyanın, ne de yarışanların sesini duyayım.