Bir masalın sonunu tahmin etmek zor değildir. Her şey ters gitmeye başlasa bile, muhakkak çözüleceğini bilerek devam edilir. Büyük bir çıkmazın içerisindeyken sonun iyi olacağını bilmek ne güzel şeydir. Lakin bir romanda tüm dünya alt üst olabilir. Mutlu son ihtimaline tutunarak devam eder okuyucu. Gerçek hayatta da bu ihtimale tutunarak devam ediyoruz. Bazen bazı iskeleler yıkılıyor, büyük dalgalar yutuyor kalıntılarını ama yeni yosunlar da yeşeriyor nihayetinde. Yeşerenler kuruyanlara hor gözle bakıyor. Hiç kurumayacakmış gibiler. Sanki sonsuza dek yemyeşil kalacakmış gibi. Bir selin içinde hiç kalmamış sanki. Hep hava aydınlıkmış...
Kuruduğum için kıskanmıyorum yeşili. Yeşilken kimseyi incitmediğim için gurur duyuyorum. Her yaprak mevsim ilerledikçe yerdeki yerini bulur. Bir zamanlar seyredilen güzelliğin üzerine basıp geçilir. Benim de üzerime basıldı, kurumuş halimden parçalar koptu, ben koptum. Sararmaya başlayınca anlamıştım sonumu. Masalda değildim, biliyordum. Yeniden doğamazdım, bitecektim. Belki biri yerden alıp defterinin arasında saklar diye beklemiştim sadece. Bazen savrulmak daha iyiymiş, bunu öğrendim zamanla. Her parçam başka bir yerde kaldı belki. Toza dönüştüm ama bir zamanlar ben de güneşin selamladığı yapraktım. Sonu yaşarken başı unutmadım. Gölgesinde kaldığım yerlerin sessizliğine geçtiğim zamanı seviyorum. En sakin yerdeyim, uçuyorum...