Ne istediğimizi bilmenin binbir maddeli listelerini araştırdık hep. Ya yaşadıkça istediklerimiz değişiyorsa ve biz onlara yetişemiyorsak, ne olacak? Hiç yakalayamadım diyelim, istediğim hayatı yaşamamış olarak bulacağım kendimi. Tahmini yüz bilmem kaç yaşımda... Öyle hemen ölmeyiz heralde.

Hiç değişmediğini düşünsek de hayatımız sinsi sinsi değişip şekilleniyor. Küçücük bir değişim bizi ummadığımız noktalara taşıyor. Ve benim her değişime karşılık bir isteğim yok. Her yaşım için ayrı kurduğum bir planım da yok. Öyle çat pat ilerliyorum olabildiği kadar. Bu hep böyle miydi? Hayır, var sayılırdı, hayalperestliklerimden kalma kurgu hayatlarım. Baktım ki ne kadar diretirsem direteyim o hayallerde, yaşayamıyorum.Aksine, olmak istemediğim ne kadar yer varsa orada buldum kendimi. Bu işlerle kim ilgileniyorsa, ne istediğim zerre umrunda değil sanırım diyip konudan sıyrılmak isterdim. Ama kendimle baş başaydım geçerken bu yolları ve kavgamın muhatabı benim.

İstediklerim olmadı, belki de yeterince istemedim. Çok düz bir cümle gibi oldu sesli okuyunca. Sorun 'ne kadar' istediğim değildi hiçbir zaman. Kararsızlığım, ne istediğimi söylememe izin vermedi diyelim. Ya da hep çevremdekilerin istedikleriydi de seçmedim aralarından birini, bilemiyorum. Acaba etrafımızdan çok fazla istek duyduktan sonra kendi hayallerimiz mi zannettik bazılarını? Hem kendimiz için hem başkaları için bir hayat kurgularken ipin ucu kaçtı sanki. Başkaları için olan kısmı uzadı biraz. Sonra kalkıp hayatı suçladım belki de. Asla kendimi ya da başkalarını değil. Hiç oturup hayatının şeklini şemalini düşünmemiş olan beni suçlamadım.

En kötüsü de boşuna yorulmuşluk hissi şu an. Hep çevreden duyduğum; sen öyle birisin, sen böyle birisinleri toplayıp, bu ben olmalıyım demişim. O kadar da gereği yokmuş zeki olmanın, arada aptal olmak da eğlenceliymiş. Yanlış denilenlere kendini bırakmayan biri olmam da beni mükemmel yapmamış. Asıl o yanlışlar benim doğrularımsa eğer; kaybettim çoktan. Belki erken çözdüm bunu, belki çok geç. Olduğum yerdeyim şimdi, hala ne istediğimi bilmiyorum. Tatmadan bilebilir misiniz bir dondurmayı sevip sevmeyeceğinizi? Olmadıkça üzülmek yerine olanlar üzerinden mi sevseydik bazı şeyleri?

Oradan oraya savrulmamak için çok zamanım gitti bile, oysa ki tek yapmam gereken şeydi rüzgara kapılmak...