Büyükler, olgunluğu kaldıramadıklarında ev dağılır. Bizde olan da buydu. Herkes birbirine boyun eğdirmeye çalışıyor fakat hiç kimse teslim olmuyordu. Ara sıra sağlanan üstünlük babam lehine gelişse de bu parçalanmayı daha da ivedileştirdi. İnsan kaderine bakıp acıyor başkanım, oysa her şey başka türlü de olabilirdi. İnan olabilirdi.


Kol kırılıyordu her gelen yen ve kırılmış kol üzerine fikir yürüyordu, babam yen ne demek bilmezdi, onun için esas cemaatti, bir adam ki cemaate girmiyorsa ondan adam mı olurdu? Cemaat dediği bizden ötekilerdi. Oysa herkes bilirdi; O toplumsallığı kendi haklılığına bir zemin oluşturmak için kullanırdı.


Demek düşünmek bende böyle böyle başladı, susuyordum ve konuşmamak düşüncemeye nüksetmişti. Düşünceme. Hahha. Nedir düşünceme, insanın aklında oluşan ilk izlenim. Ben düşünmüyordum o zamanlar düşünceme aşamasındaydım. Otomobilin kare hapishanesinden dışarı seyrederken uzaklarda bir evin ışıklarına takıldım. Rüzgar ağaçları savuruyor, kavaklar çıldırmış. Bir köpek kaşınıyor. Onlar ön koltukta otomobillerinin kaç litre yakıt yaktığını, alınan gayrimenkullerinin piyasasını yol boyunca sakin sakin konuştular. Biz diyorlardı ara sıra (birbirlerinden bahsediyorlardı), oysa benle abim hiç bu kadar uzun halli konuşamazdık. Arayıp helallik istediğinde (Kosova'ya gidiyordu) bir dakika bile konuşmayı beceremedik. Onunla benim aramdaki husumet bir boyun eğme-eğdirme mücadelesiydi. Yüzüme bakıp konuşmazdı ve kimse kimseyi dinlemezdi. İşte beni düşünmeye başlatan bu olmuş olmalı. Bu yüzden düşünüyordum, kötü bir aile adamı filozof yapabilir. Düşünüyordum öyleyse konuşmamalıydım. Susuyorum o halde varım. Hahhaa. İnsan kafasının içinde hem özgür hem tutsak başkanım. Özgürsün kimse yok, tutsaksın hiç kimse yok.