Birinci tekil şahıs doğmuş bir sonbahar gününde,

Anonim suç ihbarının üzerinden çeyrek asır geçmiş.

Sonunda yakalamış günlerini çalan hırsızı,

Yakalanınca tövbe etmiş hırsız.

Bininci kez bozmuş tövbesini,

Bin birinci gecede tekrarlamış tövbesini.


Anlamsızlık, arsızlık, iştahsızlık içinde,

Kendine has küfürler savuran bir yaşam ve,

Damlaya damlaya biriken cılız intikam hisleri.

Rüzgara özenip savrulan bir hayatın,

İkinci Dünya Savaşı'nı aratmayan psikolojik muharebesi.


Doğumdan itibaren yaşanan bin küsurlu ömür gününde.

Geçip giden günler kiracı.

Geçip gidemeyen günler tortu oluşturmuş.

Kireç tutmuş ruhun kapı eşiği.


Yaşanan tehlikeli gelgitlerle,

Niceleri sular altında,

Derinliklerde kaybolan doğum günü pastaları,

Ne bir birikim kalmış, ne bir hatıra,

Kuru bir teşekkürle geçiştirilmiş yaptıkları,

Hazmedememiş, ona verilen değerleri.


Bir serçe kanatlanır birinci tekil şahsın cümlesinden,

Uçup giden serçenin,

İç tarafta bir yerlerde,

Yanmış ormanda,

Bıraktığı tek damla gözyaşında,

Derisini değiştiren yılan gibi değişmiş bakış açısıyla.


Bir zamanların doğruları, miatlarını doldurmuş.

Açığa çıkan gerçekler,

Moğol ordusu gibi istila etmiş doğru saydıklarını.


Birinci tekil şahsın sokaklarında pis bir koku.

Sokaklar katillerinin nefesleriyle doldu.

Koşarken hissedilmiyor bu koku.

O yüzden koşar adım gitmek,

Uyuşturucu etkisi yapıyor.


Bir başı Yemen'den bir başı Amerika'dan,

Geliverse de bir şeyler,

İki yakası bir araya gelmiyor artık sabah ve akşamların,

Dikkatsizlikten yitirilen hazinelerin pişmanlığı,

İhtiyaç duymadıkça açığa çıkmıyor.


Birinci tekil şahıs,

Bermuda Şeytan Üçgeni'nin ikinci ayağında,

Bitmek bilmeyen gün algoritması içerisinde,

İçindeki isyanları körüklüyor yemeklik yağ misali düşünceleri,

Bitmek istiyor kurşun kalem silgisi gibi.

Tükenmez kalemle yapılan hataları,

Silemediği için işe yaramaz damgası yiyor.


Teklik ve çokluk fiili karışmış birbirine,

Saçı sakalı birbirine karışmış anlatımların,

Belli belirsiz akıp giden hengamede,

Bayram telaşıyla cenaze hüznü bir arada.


Birinci tekil şahsın yakasına yapışmış uğursuzluk, nazar gibi.

Yükselişlerinin hiçbiri uzun sürmüyor.

Düşüşler leylek göçü kadar uzun.

Alışkanlıklar yuva yapmış,

En kötüsü de alışmakmış,

Kanıksamanın muadili olarak.


Oyalanmalar, kısa da olsa ağrı kesici etkisi yapıyor.

Birinci tekil şahıs bir an rahatlıyor.

Bir metafor seçiyor kendine ve savuruyor cümlelerini.


"Kaybolan siyah ormanda açan filiz,

Fark edilmemek için siyaha boyuyor kendini.

Hak ediyor mu ölmeyi, hak ediyor muyum ölmeyi?

Bir filizsem yahut siyaha boyadıysam kendimi."


Ah diye koptu, birinci tekil şahsın içinden sert bir rüzgâr.

Dengesizlikler içerisinde yalpalayarak geçiyor günleri.

Ağlama hissi içerisinde.

Tutamıyor zamanı akıp giderken geleceğe.