Hayat dediğin uzun bir yol. İnişler, çıkışlar, dikenler, manzaralar, karşılaşılan insanlar.. Yürüyoruz durmaksızın. Bir şeylere yetişme telaşında savruluyoruz oradan oraya. Sonra bir durup bakıyoruz. Biz kimiz, yol neresi, yanımızda kimler var, nereye gidiyoruz?. Sorular cevapsız, biz soluksuz, yollar ıssız. Bu hengamenin içerisinde anlıyoruz ki kendimizi kaybetmişiz. Karanlıklar içerisinde kendimize bile kör olmuşuz.

Arıyoruz, yolumuzu aydınlatacak feneri tutacak bir el arıyoruz. Beraber yürüyelim, ışığımız bizlere önder olsun, yoldaki engelleri el birliğiyle kaldıralım. Yürüdüğümüz yolu en güzel manzaralarla süsleyelim. İstiyoruz ki yolumuz deniz manzaralarıyla bezensin. Sonra bir elin bizi sarsmasıyla kendimize geliyoruz. Yollar taşlarla dikenlerle döşeli, türlü tehlikelerle donatılmış, karanlık ve ıssız bir yoldayız. Tekiz. Bu karanlık yolda tekiz. Ne bir el, ne bir fener. Yalnız başına geçmelisin bu yoldan diyor ilahi bir ses. "Güçlüsün, yapabilirsin, kendi elinden kendin tutacaksın, fenerinin ışığını kalbindeki sevgiden alacaksın. Yolun sonunda çiçekli bahçelerde dinleneceksin. Ve en kıymetlisi kendini bulacaksın. Kendine erişeceksin."


Yollarımız denize, çiçekli bahçelere çıksın.