Bilemiyorum. Sanki seçme şansımız mı vardı? Bana cenneti sunmuşlar da ben yine de bu lağım çukurunda yaşamaya devam etmişim gibi. Herkes kurtulmak ister kâbuslardan ve gece koynumuzda yatan karabasanlardan. Sabahları boğularak uyanmaktan kurtulmayı herkes ister. Keşke bir kaçış kapısı açılsa da dünyanın derdi tekrar dünyayı boğsa. Her çabamız ve yaşamak için attığımız her adımımız, emeklerimiz ve gözyaşlarımıza karışmış alın terimiz. Hepsi eriyip gidiyor karanlıkta sessiz sessiz. Doğuştan ahmak olmayı biz seçmedik. Uyanacak olan vardır elbet içimizden. Bu dehşet verici acizlik bizim kaderimize kazılı. Sürekli 3 kuruş para için çalış, çalış, çalış ve çalış. Kalbine serinlik verecek her zevkten mahrum ol ve patronunun ayağını yalamamak için çalış. Anadan üryan yat tanrının üzerine yağdırdığı kara ve kalbin donana kadar sakın kalkma. Titresin göğüslerin ve ellerin kalbinde büzüşsün. Sobaya bir kömür at ve üstüne de kırk tane battaniye. Pençeleri iyi kapat ki ateş evi yakarken çığlıkların diğer körlere ulaşmasın. Nefretin daim olsun harıl harıl yanan yüreğinde. Tanrının dünyasından bir nefes al ve fanilerin dünyasına bir alev üfle. Evet, aramızda karlar, dağlar var ama bu buzlar eriyecektir elbet. Bir gün birisi sınırları baştan yaratmayacaksa ve dağları öte taraftakilerin başına çalmayacaksa o zaman varlığımızın ve içimizde var ettiğimiz ruhun, köleliğin ve gazabın bir anlamı yoktur. Belki de yeniden doğar gündüzün üstüne gece. Böylece bizler de yedirdiğimiz haram lokmaların tadını çıkarırız. Görülmeyeni görür ve tadılmayanı tadarız. İşitilmedik şarkılarda yerlerde sürününe dek coşarız. İntikam alırız pahalı yemişlerden ve tatlı şerbetlerden. Kırk farklı meşrubattan tadarız. Yer altının da altında bir yer var kimselerin bilmediği. Gelinecek son nokta ve düşülecek son katman. Farelerin de altında bir mahzen. Bilinmek istenmeyen ve uzun yıllar önce terk edilmiş olan yer. Bizler bu yerin sakinleriyiz. Yaşarız ve gideriz iz bırakmadan. Bizi görmeyen her göze lanet olsun.