Yaktığımız sigaraların külleri sevişsin diye oturuyorduk yan yana

Biz uzaktık çünkü sev-iş-melerden

Ne yan yana uyuduğumuz odalar dinliyordu bizi

Ne de art arda nefes yoklamaları, kapı eşiklerinde

Dalıp gittiğimiz gökyüzünde alıyorduk soluğumuzu

Soluğumuz düşten bir fanusun içinde

Sonra uğrak olmayan mekanlara uğramak geçiyordu içimizden

İçimizden nehirler boyu kavaklı parklar

Papirüs diye anılan, anıları bol bir konağa varırdı ayaklarımız

Yemin etmisçesine hep aynı masada aynı senkronize ses tonuyla önce çay içesimiz gelirdi, yanında -içmesek de- soğuk bir su ile

Kahve çekmezdi canımız

Sadece ortak bir kadere varsın diye telveleri, çevrilen fincanlarda aradık mutluluğu

Şaman derdik her ulu dervişe, ne de az kalmış(!) diye şaşırmazdık öyle

Eksik eksik oturup kalkardık, bir daha oturacağımızı bilmeden

Derin ve anlamsız kaldırımlarda yürürken, dikkatimizi çeksin diye bir sürü yığına bakardık

Baktıkça çoğalan yığınların arasında kaybolmadan eve varırdık yine

Yine aynı yan yana odalara geçmeden evvel bir ritüelmişçesine biraz daha sıkılmak için beklerdik birkaç uzam

İçten içe kemiren duvarlara resimler çizmezdik hiçbir zaman

Duvarlar dolu olurdu genelde, hınçlarımız akardı tuvallere

Bir de eksik sev-iş-melerimiz, gölgeleriyle