Bir önceki yazıda hiçbir iş yapmadığımızı düşündük. Hayatımızdaki her türlü hareketi kalp olarak isimlendirdiğimiz ve tam olarak ne olduğunu bilmediğimiz bir gücün itişi ya da çekişi ile gerçekleştirdiğimizi hissettik. Bu garip his bize bir yabancının ellerinde bir oyuncak gibi olduğumuzu düşündürtüyor. Bunu asla istemeyiz. İstemeyiz ama bunu da o kalp denilen şey istemiyor sanki.


Garip bir çıkmazın içine dalar insan bu türlü sorgulamaların içine baktıkça bu yüzden pek bakmak istemez. Bizlerin de bir paragraf kadar içinde kalması yeterlidir. O garip yabancıyı birkaç saniyeliğine hissetmek bile büyük bir deneyimdir. Bizler ana odağımıza dönelim. Nasıl mutlu olabiliriz?


Kalbimizin rahat etmesi lazım. Öyle bir yer yakalamalı ve orada kalmalı ki mutlu olup işte burası benim yerim demeli.


Bir rüya gibi geliyor kulağa insan ömrü boyunca kayıp biri gibi yaşamış durmuştur. Bu türlü bir şeyin gerçek olabileceğini düşünmek bile güzel bir film izlemek gibidir. Filmler gerçek değildir ve biter değil mi?


Burada yapmamız gereken iş ortaya çıkar; aramak... Sorduğumuz soru şuydu; eğer kalp denilen o parçam her şeyi seçiyor ise bana hiçbir iş düşmüyor değil mi? Seçimi o yapıyor ama onun seçeceği yere gitmek insanın işi...


Devam edeceğim...