bizi uyandıran şeyler daima iyilikten yana olmasalar da, saygıda kusur etmemeliyiz. neticesi çok açık, sonunda uyanmak var. böyle söyleyince pek anlaşılmadı belki ama biraz daha şans verin izah edeyim. direkt tecrübelerimiz kodlu bi giriş yapmaktansa lafı dolandırmayı tercih ettim ki daha esrarengiz dursun, bazen ben bile anlamayayım hatta ne yazdığımı. tabi bu işin eğlenceli tarafı, yazdıklarınla kendini şaşırtabilir misin diye emeklemek. asıl bahse dönersek; tecrübelerimiz genelde acı, tatsız ama tuzlu gözyaşılı, modern bi dille travmayla eşdeğer, buruk tebessümlerle anımsanan, kısaca namı pek de iç açıcı olmayan yaşantılar/ ânların öngörülse dahi yaşanması göze alınan sonuçlarıdır. bunun yanında tazeliğini kaybedip olgunlaşan her meselede ilk andaki hislerin dozu hafifler, yeni hisleri karşılarız, hem de memnuniyetle. sosyolog falan değilim ama bu hep böyle olur, insanın kronolojisine kodlanmış bi gerçek. iyi tecrübeler de vardır, onlar hayatımızda diğer bahsettiğim kötü namlılar kadar yer etmez. yani onlardan bu şekilde bahsetmeyiz zaten, hayatın seyrinde olmuş şeylerdir. ne bileyim normaldir, beklenendir çünkü iyidir. hasar bırakmaz aksine onarır, iyi oldukları için bahsedilmezler evet. düşünün ki hayatınızdaki kaç iyi tecrübeyi kötü olanlar kadar umursadınız? dediğim gibi burda sosyolojik bi saptama yapmıyorum, olanı söylüyorum.


yazıya girerken bahsini geçtiğim gibi, işte tecrübeler bizi daima bi şeye karşı uyandırırlar. bazen birkaç kez yaşamak gerekse dahi o dersi çıkarana dek acı da olsa gerçek manasıyla uyanana dek bizi bırakmaz. artık anladığımıza ikna olana dek başka yollarla kendini yinelemeye devam eder, buna artık biz de ikna olduğumuzda ise tecrübe kimliğini kazanarak bağışıklığımıza yerleşir, buna da olgunlaşmak deriz.