Merhaba yabancı. Her şeyin boş bir uğraştan ibaret olduğu bu hayatta kendime çoğu zaman sığınmak için bir liman bulamıyorum. Belki bu tek taraflı mektuplar benim limanımdır. Umarım, başını ağrıtmıyorum. Bu aralar sık sık uyuyorum. Yorgun olduğumu söylesem yanlış bir söylem olmaz. Uyumaktan gözlerim acıyor. Yaşamak için insanın kendisine bir neden bulması gerekiyor. Bakma sen diğerlerine. Onlar ayarlanmış saatler gibiler. Her günün bir öncekileyle farkı yok. Saatin bir gün terse doğru çalıştığını gördün mü? Farkında değiller. Farkında olsalar bile kendilerinde değişimi sağlayacak bir potansiyel olmadığı konusunda ısrarcı davranışlarına devam ediyorlar. İnsanın kendine yaptığı yanlışlardan biri bu olsa gerek. Bu mektupları yazarken anlamsız, anlam veremediğim bir hisse kapılıyorum. İçimde sonsuz bir boşlukta asılı kalmışım hissiyatı günün bazı saatlerinde tavan yapıyor. Bu satırlar tesirini gösteren bir panzehir halini alıyor. Hastane günlerin zordu. Bazen sana karşı adaletsiz bir hayatın içinde olduğunu düşünüyorum. Hep düşüneceğim. Tanrı bir şeyin belasını verecekse şu kafamda dönen karmaşadan başlamalı. Tanrı ile aramız şu sıralar hiç iyi değil. Hiçbir zaman pragmatik duaların tarafında olmadım. Dua bana kalırsa -kalmaz- bir istektir. Niye kalmaz dediğimi açıklayayım. Etrafta dini kullanan tüccarlar olduğu müddetçe kalmayacak. Gündemde lafı geçen bir sürü din adamı var. Din ve ahlakın bir fiyatı yoktur. Her iki kavramda insanın iç meselesidir. İki kavramında insanın içinde hem derin hem zayıf duygularla var olduğunu kabul etmeliyim. Derinlik ve zayıflık ilişkisine değineyim. Bir duygunun üst düzey bir derinliğe ulaşması o duygunun diğer insanlar tarafından ulaştığı derinlik kadar kullanışlı bir zayıflığı temsil ettiği kanaatindeyim. Bir atasözünden yola çıkarak kurduğum cümlenin derinliğini zayıflatayım. Öfkeyle kalkan zararla kalkar. Haklısın, fiiller yer değiştirdi. Burada önemli olan fiiller değildir. Eylemleri yöneten duyguya anonim sözlerle atıfta bulunulmuş anlaşılan. Aşırı yüksek duyguların hitap ettiği bir şahıs yoksa bireye duygu yıkıcı bir şekilde geri dönecektir. İçsel meselerinin derin duygulara hitap etmesi insanları içsel meselelerden vazgeçmemesi gerektiğine inandırıyor. Bu durumun farkında olan tüccarlar bu derinliğin zayıflığından faydalanmaya çalışıyor. Derin bir bağlılık aynı zamanda güçlü bir zayıflıktır. Asıl sorulması gereken soruları soramadım. Cevap alamadığım sorulardan bahsediyorum. Artık yavaş yavaş kabullenmeye başladım. Bu kabulleniş canımı yakıyor. Termosu getirdim. Çay molası... Termosu bulan adama şükranlarımı sunuyorum. Sigara yakacağım. Bir sonraki hayatımızda sigara kullanma imkanımız var mı? Sen bu soruyu iyice düşün amca. Zaten cevap alamıyorum. Benim herhangi bir diğer hayatta isteklerim sayılamayacak kadar az. Çay, kalem, kağıt, sigara ve kitaplar. Daha fazla istemenin kendim için saçma olduğunu düşünüyorum. Beklentilerim az, gelecek yok, geçmişten elimi çoktan çektim. Aslında bakacak olursan şu anda yok. Ben çay molası veriyorum. Biraz yanında gökyüzünü seyredeceğim. Kalemi tekrar elime alınca anlatmaya devam ederim. Hava yavaş yavaş kararıyor. Sıkılmış aydınlıklar ve yorgun insanlar var. Fazla düşünmenin her şeyi fazla anlamamakla sonuçlandığını gördüm. Hiç kimsenin içimdeki kopan fırtınalardan haberi yok. Sana bir şeyleri umut ederek yazıyorum. İnanmak, duygu olarak insanda umut etmekle kardeşlik yapıyor. "Ya böyle olmasaydı." fikri her geçen gün bilinçaltımdan yüzeye tırmanıyor. İhtimaller üzerinden gidemeyecek kadar realistim. İnsan kendine bir neren bulmalı demiştim. Benim nedenimse kalemin mürekkebi bitene kadar sayfaları doldurup akabinde yeni bir kalem kağıt aramak. Şu anki koşullara göre beş para etmez olduğundan dolayı insanlar tarafından pek benimsenen bir neden değil. Hobi olarak yapılınca daha tutarlı bir işe dönüşüyor. Para odaklı bir hayat. Birçoğu paraya inanıyor fakat bu inançlarını dile getirecek kadar cesareti kendilerinde bulamıyorlar. Sözde samimi ilişkilerden söz edilir ve bu riyakar söz edilişlerin altında pragmatik çıkarcı ilişkilere göz kulak olmamız gerekir. Bazen ben nerede yaşıyorum? Nereye düştüm? Sorularını kendime yöneltiyorum. Askıda kalıyor ruhum. Kör olmayı fazla görmeye tercih ederim. İnsanlar sadece eylemlere, eylemlerin getireceği sonuçlara duyarlılık gösteriyor. Duygularının temelinde duyarlı olduğu eylemlerin getireceği sonuçlar var. Sana niye bunları anlatıyorum? Mezarlık ziyaretleri genelde dua ağırlıklı geçer. Birkaç iyi dilekte bulunup gitmem gerekir. Biliyor musun? Senden başka bu konuları konuşacağım kimse yok. Bazen kendi kendime konuşuyorum. Şu an kendi kendime yazıyorum. Böyle olmamasını umut ediyorum. Yakınlarda bir evden sesler geliyor. Tık. Tık. Tık. İnsanlar neyi bilmeyerek yaşıyorlar? İnsanın bu distopyaya çakacağı tek şey paslı bir çividir. İnsan bu distopyaya kendisinin çakılması gerektiğini düşünür. Üzgünüm, insanlar. Hepimiz bir gün yok olacağız. Belki hiç var olmadık. Acı dolu bir hayat yanılsamadır. Bitecek, merak etmeyin. Kuşlar gibi hafifleyeceğiz. Ruhumuz içi boşaltılmış bedenimizin içini doldurma telaşı içinde olmayacak. Artık hava kendini karanlığa bıraktı. Saatlerdir buradayım. Güneş devir teslim töreninde görevinden birkaç saatliğine feragat etti. Benim gitmem gerekiyor yabancı. Dünya bıraktığın gibi. Değişen pek bir şey yok. Kendine iyi bak. Yine görüşmek dileğiyle çocukluk kahramanım.



...