"Peki senin adın neden Karea?"

"Bilmiyorum." dedi kara kedi. Aslında isminin Karea olduğunun bile farkında değildi. Sadece tasmasında yazıyordu ve bir keresinde insanlar dünyasından düşen bir cisimle fark etmişti o yazıyı. "Sence insanlar bu cisimden korkmuyorlar mıdır?" Sorduğu sorunun cevabını biliyordu kedi. Ama yine de sormak istemişti. "Bilmiyorum ama düşüncem şu yönde, bence insanlar sadece kendilerinden korkmadıklarını gösterirler bu cisimle. Ama en çok kendilerinden korkarlar. Oradan yansıyan kendisi mi gerçekten? Yoksa sadece kusurlarını yansıtan tarafı mı?" Balık, kedinin aklını karıştırmış gibi gözüküyordu. Kedi sanki o cisimle etrafı sarılmış bir kuyudaymış gibi hissetti kendisini. Bu his onu yormuştu.

"Kusurlar zarar verici olsaydı eğer, nasıl hâlâ devam ederdi ki insanlar ona bakmaya?" diye ekledi kara kedi sonrasında. Balık bir an nefes alamadı. Sonuçta karadaydı ve suya ihtiyacı vardı. "Belki de kendilerine zarar vermek hoşlarına gidiyordur." Balık bu sözünden sonra sürünerek denize attı kendisini ve boğulmuşçasına yüzeye tekrardan çıktı. Kara kedi şaşkın şaşkın bakıyordu. "Mesela beni düşün Karea, sırf seninle konuşabilmek için varoluşumu çiğnedim ve sonucunda kendime zarar verdim."

Kedi üzülmüştü ama değerli de hissetmişti kendisini. Konuyu dağıtmak istedi. "Bu cismin adı nedir acaba?" diye düşündü kedi. Ve rüzgâr esti boşlukta, ses kulakları doldurdu. "AYNA." dedi birisi. Ve ardından kırılma sesi. Ayna kırılmıştı. Balık da korkup denizin içine dalmıştı zaten. Kara kedi yalnız kaldı.

"Uğursuzluğum kendimi görünce başlıyor demek." İnsanlar dünyasından ne kadar fazla şey düşse bu boşluğa, kedi hep onlar gibi düşünüp onlar gibi konuşmaya başlıyordu.