Bugün yoktan yere erken uyandım. Saat ona beş var. Diğer insanlar gibi rutin işler. Biraz çay, biraz ekmek. Sonra bir sigara. Sonra tekrar sigara. Günler göz kamaştırıcı değil artık. Tek başımayım. Dün de öyleydi. Biliyordum. Masada duran kitaba baktım. Kalkıp elime aldım. Yazarın ismini okuyamadım. İlk sayfanın yarısında geri koydum masaya. Her şey boş gelmeye başlamıştı. Kitaplar, insanlar ve hayat. Kitaplığa baktım. Yüzlerce kitap da bana baktı. Kitapçı sessizdi. Konuşmak istemiyordum. Kapıyı çaldım. İçeriden donuk bir yüz geldi. (Burası sana mezar olur ihtiyar.) Kitapları çıkartıp masaya koydum. Saymamıştım kaç tane getirdiğimi. Saymasını ve kaç lira edeceğini sordum.


“Yaklaşık 70 lira gibi bir fiyat. Neden satıyorsun?”


Parayı alıp çıktım. Bir sağa bir sola baktım. Kadınlar ve erkekler hep aynıydı. Yeni ayakkabılar… Çantalar. Bir kadın gözüme ilişti. Acelesi vardı. Hızlı yürüyordu. Ben de başladım arkasından yürümeye. Yolun biraz ilerisinde aniden durdu. Etrafına bir göz geçirip olduğu yerin neresi olduğunu anlamaya çalıştı. Burada yaşıyor olamazdı. Biraz daha yürümeye devam ettikten sonra bu sefer bir lokantaya girdi. Ellerinde eczaneden aldığını düşündüğüm ilaç poşeti vardı. O oturdu, ardından ben de. Tam karşısındaydım. Garson geldi. Çay söyledim. Bir an göz göze gelir gibi olduk. Çayım soğumuş. Tekrar getirdi. Mütemadiyen ona bakıyordum. Tek bir an olsun gözlerimi ayırmıyordum. O yemeğini yerken ben de ceketimden bir sigara çıkarıp yaktım. Yasakmış. Kadının tam arkasında duran kâğıtta okudum. Cezası varmış. Ben zaten sigara içerek kendimi cezalandırıyorum. Saçları kıvırcık. Gözlerini tam göremiyorum. Soğumadan bir yudum çaydan alıyorum. Fakat benden biraz uzun onu anlıyorum. Kalktı. Yine aynı kaldırımda yürüyorduk. O ileride ben biraz daha arkasında. Taksi çağırmak için yola doğru döndü. O arada beni gördü. 


Kapıdan içeri girdim. Bizimkiler vardı. Mert piyano başında. Meltem resim yapıyor. Nevzat’ı aradı gözlerim. Ben girdikten bir dakika sonra o girdi kapıdan. Elinde biralar. Hepsi neşeli mi neşeli. 


“Nerede kaldınız, ellerimiz yoruldu ikimizin de. Bakın çalıyorum şimdi.”


Biraz çaldıktan sonra fikrimi sordu. Nevzat bir şeylere sıkılmış gibiydi. Konuşmasından anlaşılıyordu. 


“Haydi biraları içelim devam edersiniz. Mert, Meltem, Tayfun! Haydi arkadaşlar.”


Biralar içildi. Hayaller kuruldu. Bizim -erkeklerin- hayali hafta sonu maça gidebilmekti. Meltem ise erkek arkadaşı ile buluşacaktı. Meltem çizdiği resmi gösterdi. Geceye doğru sarhoştuk. Geceden önce bir belirsizlik havası. Dört arkadaş. Yazar, ressam, piyanist ve içkici. Gece sigara ile balkona çıktım. Soğukmuş. Oturup gazete okudum. Okudukça gerildim. Biraz portakaldan yedim. Bıçak kesti elimi. Düşme ihtimaline karşı dışarı iyi ki soğukmuş. Kimseler yok. Gittiler. Geriye piyano, bir iki tablo ve koca bir kitaplık kaldı. Sabah satacağım kitapları hazırladım. Etrafı daha fazla dağıtmadan girdim uykuya.