İmkansızlıkların imkanını kovalayan, her boşluğunda kendisine fırsat yaratmaya uğraşan ve kaderinin kör talihine küsmemiş bir taşralı. İç Anadolu'nun ücra, ismi bile duyulmamış bir köyünden. Köyün kendi içerisinde bir düzeni olan bir yerden, yeşillikler, çiçekler, kuşlar içerisinden okumak için adımlarını yine ücra bir şehir ancak gelişimini öğrencilerin etkisiyle son hızda yürüten bir şehre atmıştı. Yüzünde sert bir ifade, aklında o bozulmamış, ketum ve sert bir düşünce var. Hisleri dışarıya açılmaya meyilli, hareketleri kapalı. Ses tonu tok. Yabancıya saygılı ancak dostlarına da oldukça mesafeli. Korkulu mu yoksa çekingen mi ? Durgun mu yoksa baskılı mı ? Bilmiyorum. Dünya'da hangi insan vardır ki hiç bilmediği bir yere tek başına gelip olduğu gibi davranan. Çekinmeden, bütün doğallığı ile konuşan. Bizim kahramanımız da böyledir işte. Çekingen veya korkak, durgun veya baskı içerisinde. Derinlerinde saklı gizli cenneti. Kalbine gömülü bütün nefreti. Sevgiyi nerede arayacağını bilmeden, hangi kapıya doğru ilerleyeceğini kestiremeyen. Yaşadıklarından ders çıkarma niyetinde olmadan, her çarpıntıya sürüklenen. Öyle bir adam işte düşünmeyen. Yarını bilmeyen, hedeflerini belirlemeyen.


Sarhoşluğun demini yaşadı. Gözlerini kapatmaktan korktu. İçerisinde bir ürperti, hafif bir sendeleme ve mide ağrısı eşliğinde sokağa fırladı. Sokak lambaları gözlerini alıyor ancak aşağıya bakınca da başı dönüyordu. Elini cebine attı sigarasını yakmak için ancak eli cebine gitmedi, bir kere daha denedi yine karavana. Sonunda ulaştığında eli boşluğa daldı, sigarasını arkadaşında unuttuğunu fark etti. Bütün bunları denerken sokaklar ve caddelerden ilerlemiş, evden bayağı uzaklaşmıştı. Geri dönmedi. Hava soğuk ve ayakları da buz gibi olmuştu. Yolda açık bir market bulurum ümidi ile ilerledi. Aklında düşünce yoktu sadece yolu izliyor, mide ağrısının geçmesini ümit ediyor ve başının dönüşü ile sarhoşluğun doruklarına mutluluk duyuyordu. Yanından geçen insanlar sarhoş ve bitkin duran bu delikanlıyı ürkek tavırlarla gizliden gizliye gözleriyle inceliyor ve ayıplıyor ancak delikanlı insanları hiç umursamadan kendi içerisine kapanarak ilerliyor. Zira umursamaya da pek mecali yok.


Yokluğun içinde bir parıltı gördü, bir his içini kemirircesine damarlarından beynine hücum ediyordu. Sarhoşluğu yerini yılgınlığa, mide ağrısı baş ağrısına bıraktı. Düşünceler adeta filler gibi kafasının içerisinde tepişiyor. Gördüğü ilk açık markete girdi. Burası uğrak yeriydi, okula giderken, okuldan eve dönerken, geceleri dışarıya çıktığı zaman uğradığı marketti. İçeride tanıdık birilerinin olmasını umuyor aniden hücum eden düşünce yoğunluğundan kurtulmak için boş muhabbet yapmak istiyordu. Ancak içeriye girdiğinde hiç tanımadığı birisi kasada bekliyordu. Tanışmak için elini uzattı, herhangi bir karşılık alamadı. Her zamanki sigarasını istedi. Aralarında sadece ticari bir ilişki olan insandan koşup kaçmak istiyordu. Parayı uzattı, üstünü bekledi. Gelmedi. Kendisi kadar dalgın bir görevli ile karşı karşıya olduğunu fark etti. Umursamadı, yarın uğrar üzerini alırım diye geçirdi içerisinden. Koşar adımlarla sokağa fırladı. Bir an önce eve ulaşmak, kafasını buz gibi soğuk suya sokup içindeki bütün düşünceleri boğmak istiyordu. Ne düşünüyor bilmiyor, sadece gürültü ve ne dediği anlaşılmayan bir uğultu kopuyordu.


Eve vardı, huzurlu bir şekilde uyumak, derin bir iç çekişin ardından bir an önce uykuya dalmak istiyordu. Duşa girdi, hiçbir şey değişmedi. Elini yüzünü tekrar bol su ile yıkadı. Göz altları mosmor, parmak uçları kıpkırmızıydı. Uzun süre sevgilisi yoktu. Hatta uzun süre hiç kimseyle de konuşmamış, hiç kimseyle gözgôze bile gelmemişti. Neydi bu kafasındaki sesler.


Kendi sesi miydi bu yoksa başka birisinin ona fısıltıları mıydı ?


Kapı çaldı, gecenin bu vakti kim gelebilir diye uzun uzun düşündü. Hali sokak serserisinden hallice, sesi soluğu çıkmıyordu. Uzunca düşündü, kimseyle görüşmek, konuşmak istemiyordu. Kapının zili çalmaya devam ediyor. O oturmuş köşe koltukta sigarasını içiyor bir gözüyle de kapıya bakıyordu. Köşe koltuktan kapı aralıklı görünüyordu.

En sonunda kapıya doğru hamle yaptı 10 dakikadır kapı çalıyor bir şey olmalı dedi kendi kendine. Saatin farkında değildi, zamanı hislerine göre tahmin ediyor. Her dakikaya bir kalp atışı zamanı biçiyordu.

Güç bela kapıya doğru uzandı kolları, kapıyı açtığında karşısında annesi vardı. Yaşadığı şehir buraya bir hayli mesafeliydi. Öğlen otobüse binilse sabaha karşı varılıyordu. Yol tuttuğu için memlekete gitmedi sınavlarında, büyük bir hasret çeken annesi, biricik evladını görmeye o kadar yol çekerek gelmişti.

Yaşadığı yerde köpek bağlasalar durmaz bir hal vardı. Annesi söylene söylene oturma odasına geçti. Bir anda bütün duman dağılmıştı. Zihninin kasıp kavuran uğultu son bulmuş, yılgınlığı içinde enerji ile doldu. Annesini çok özlemişti. Serzenişlerini, ona bağırmalarını, ufak çaplı tartışmalarını. Birlikte kahvaltı yapmayı. O kadar huzurla doldu ki içi, bütün bir dönemin yorgunluğunu attı içinden. Sevgiyle doldu taştı. Kalp atışları hızlandı. Bütün gece konuşmak istedi annesiyle. Bütün gece oturup kahve içtiler, sohbet ettiler, etrafı toparladılar. Ona okulundan bahsetti, arkadaşlarından, hocalarından, notlarından. İçki kokusunu aldı annesi ve söz verdirdi bir daha içki içmemesi için, çünkü dedesi içki yüzünden çocuklarına karşı sevgisini hiçbir zaman gösterememiş ve sadece bir gece bütün aileyi toplayıp herkesten özür dileyip bu dünyayı terk etmişti. Her ne kadar alkolü daha bu dönemde çoğaltmış olmasına rağmen bir bağlılık duygusu hissetmişti. Ancak annesinin bu sitemlerine boyun eğdi, söz verdi bir daha içmeyeceğine.

Vakit çok geç olmuştu ve annesi yorgundu, hava hafiften ışımaya başlamış güneş kendisini gizliden gizliye gösteriyordu. Annesini o kadar özlemişti ki yaşını umursamadan dizlerine kıvrılmış, saçını okşatarak gecenin bütün kasvetini atıp hayatının en huzurlu uykusuna daldı.


Gözlerini açtığında başı yastıkta, yorgan üstünde ve yatağındaydı. Basında iki tane yastık vardı birisi yanağında, diğeri başının altında. Normalde tek ve ince bir yastıkta yatardı. Anne kahvaltısı göreceği için o kadar mutluydu ki bunların hiç farkına varmadı. Ancak salonda uyuya kaldığını anımsadı. Demek ki annesi onu yatağına kadar uykusunda eşlik etmişti. Büyük bir heyecan ve sevinçle yatağından fırladı. Koşarak mutfağa gitti, kimse yoktu. Bütün evi dolaştı ancak evde kimseler yoktu. Telefonunun dakikası olmadığı için annesine telefon edemedi. Kahvaltılık bir şeyler almak için markete indiğini düşündü çünkü evde küflenmemiş sigara izmariti bile yoktu. Kendisine kızdı ancak bilemezdi ki annesinin ansızın geleceğini. Banyoda elini yüzünü yıkadı. Pijamalarını çıkarıp aşağıdaki markete inecek annesine bakacaktı.


Kapıyı açtı ayakkabılarını giydi, yavaş adımlar ile merdivenin son basamağını indi. Sokak kapısına vardığı anda telefonu çaldı. Arayan anneannesiydi. Heyecanla annesinden gelen sürprizi paylaşmak için telefonu kulağına götürdü. Anneannesi ağlamaklı bir ses tonuyla belli belirsiz bir şeyler söyledi. Arada duyduğu tek kelime vardı "kaybettik". O an ne olduğunu fark edemedi, cevap dahi veremedi. "Kimi kaybettik ? Ne oldu ? Anneanne düzgünce anlatsana ? Ne diyorsun sen neler oluyor ?" Demek istedi. Diyemedi dili dönmedi, kekeledi. Büyük bir uğultu kafasının içinde tekrar başladı.

Yavaş yavaş her şeyi anımsıyordu. Gece arkadaşlarının yanından kaçma sebebini hatırladı. Yoldaki uğultuyu, beynine hücum eden sesleri. Annesinin sözleriydi hepsi. Öğütleri, sevgi sözcükleri, evladım deyişi. Her şey gözünün önünde tekrar canlandı. Gece ağlayarak eve gidiyordu. Markette ki kişi tanıdık birisiydi. O halinden korkmuş. Hatta markete girince kalaylı bir küfürle girmişti. Evde annesini yanında son kez görmek istemiş ve öyle hayal etmişti. Eve geldiğinde yarı baygın ve göz altları ağlamaktan şişmişti. Sarhoş değil. Üzgündü.