"Geri geldin, yine."

Her şey aniden oldu. Göz açıp kapayıncaya kadar. Önce sesin gitti elinden, sonra kabiliyetin, sonra görün. Fakat bilincin, bir boşluğun ortasında minicik bir nokta kadar yoğun kalakaldı.

Ve her şey birdenbire oldu.

Karanlığın seni sardığını hissedemeyecek konumda huzuru buldun.

Önce korkuların söküldü, teker teker.

Bir örümceğin bacakları değersizleşti, tişörtünden sarkan bir iplik parçası gibi.

Sonra sonun yitirdi anlamını, yazılamamış sayfalara döndü.

Kıyafetlerin gitti, çıplaklığın gitti, bekaretin gitti görmeyen zararsız gözler arasında teker teker.

Değerlerin gitti. Sofraya hangi tabağı koyacağın, dirseklerinin konumu, havada söz verilmeden bekleyen ellerin, fısıldayan rüzgara asılı kalmış sözler...

Ve toplum gitti içi boşalmış halde.

Bir yaz akşamı hafif esen yel eşliğinde yapılan sohbetler gitti.

Ailen gitti.

Diğer ailen gitti.

Her sabah zorla kalkma sebebin, o yeşil illet gitti.

İlkokul öğretmeninin dersteki yorgun bakışları gitti.

Doğumundaki doktor, o yüzünü görmediğin fakat sana ilk dokunan gitti.

Sonra belki beklenen belki beklenmeyen fakat belirsizlikte minik dalgalanmalara yol açan mucizevi bir şey oldu.

Ayağı kırılmış düşüncelerin, tekmelenmiş sahipsiz duyguların bir umut yerlerini korumaya çalıştı.

Ve bir milisaniye, ufacık ufacık bir zaman kırıntısında karanlık onları sardı,

sonra

onlar da gitti.

Ve her şey aniden oldu, göz açıp kapayana dek.

O ufacık nokta, birkaç satır ötede kalmış büzüldü,

büzüldü, büzüldü.

Ve kimse tahmin edemezken, herkes kulaklarını tıkamış kaçarken ve bazıları da yandan göz kırpmaya çalışırken

her şey birdenbire oldu.

Bir tohum gibi karanlığın içinde filizlendi.

Bir tohum gibi karanlığın içinde filizlendin.

Duyuların gelmedi,

tabular yarı yolda devrildi kaldı,

anıların içinde harmanlandı

ve sen hissetmediğin duyguları, varlığı sarındın.

Her şey birdenbire oldu

ya da

bin ömür sürdü.