Erkenden yola koyuluyorum,

Her şey ilk durağa birkaç dakika erken gidebilmek,

Birkaç dakika fazla kalabilmek.

Esaretin ilk durağı; özgürlük.


İşte orada!

Anılarımı, düşüncelerimi almış

iki yana açılmış altın sarısı

Boya sandığı.


Al hadi, esaretin mükâfatı olan onluğu.

Boya çocuk, esarete koşarken giyindiğim kunduramı.

Bir an önce özgürlüğüme kavuştur beni,

Takunyalarımı ver.


Aslında, bugün yalnızlığımı düşüneceğimi sanıyordum.

Fakat altın sarısı sandığa bakınca,

uzun zamandır bakmadığım,

her gün tıraş olmaktan kızaran suratımı gördüm.


Yalnızlıktan önce yabancılığım.

Aynalara bakmayı,

Neyi sevip neyi sevemediğimi,

ben kimdim ya da ben kimim demeyi unuttum.


Göz ucuyla kunduramı süzüyorum,

henüz ilk katını bitirmiş.

Özgürlüğüm devam ediyor...


Her yansımada farklı bir benlik görüyorum,

hepsi esaretimde buluşuyor.

Esaretin mükâfatına mı tapıyorum,

yalnızlığın çaresizliğine mi katlanıyorum?


Kızaran suratımın yanında

boyacı çocuğun yansımasını görüyorum.

Yerimde olmak isteyen gözlere,

yerinde olmak istediğim gözlerle bakıyorum.


''Buyur abi, bitti.''

Varlığımın karanlığıyla boyandı kundura,

üzerinde yalandan bir cila.

İlk duraktaki yolculuğumun sonuna geldim.


İşte benim özgürlüğüm,

kunduramın boya sandığında durduğu kadar...

Hiçbir şeyin bana kalmadığı dünyada,

paramın üstü sana kalsın çocuk.