Yüzünü, defalarca tüfeğimi astığım, zibilyon tane insanın ölümüne sebep olan ve bi’ merminin yaraladığı omzuma yasladı o gece. Sanki merminin yarasını unuttum; o sızlayış, kalbimin haykırışıyla son buldu.
“Mutluluk peşinde koşan, depresif ve bilge bi’ adamın önüne çıkan ölüm ışığı gibi yüzün.”
Durdu, düşündü biraz. Parlayan gözlerini yöneltti bana, sanki tüm yaşanmışlıklarını tek gecede ağlamak için biriktirmiş gibiydi.
“Umut ışığı olmayı yeğlerdim oysa, ölümün peşinden koşup duruşun mu temelini kazıyor bu cümlelerinin?”
“Sen...”
Yutkundum. Yutkunmakla kaldım. Ölümü arzulayan, eşiğine gelince kahkahalarını gizleyemeyen piçin tekiydim nasıl olsa.
“Sen hatırım, sensin cümlelerimin temelini kazan. Sensin beni ölüme sürükleyip ardımdan ağıtlar yakan. Sensin kalbimi onarıp önünde sigaramı yakan. Konuşturma şimdi beni. Siktir git sadece.”
Siktir git. Sonra böyle sevme kimseyi.