Keşiflerimi ve düşüncelerimi karşımdakine aktaramamak, ya da onda da merak uyandıramamak beni bir hayli üzüyor. Keşfettiğim şeylerin önceden keşfedilmiş olsa bile benim yeni idrakime kavuşması ve bunun bir de benim zihnimde yoğrulmasını birine anlatamamak çok zor. Bunu biri anlar mı ya da merak eder mi, doğrusu çok şüpheciyim. Olduğunu hiç görmedim, görmemiş olmam inanmamı da oldukça zorlaştırıyor. Aslında tüm bu düşünceler, dünyadan kısa da olsa kendimi soyutladığım bir zamanda, vakti bir şekilde öldüreceğim zihin dağıtıcı unsurların hayatımda olmadığı bir zamanın içinde aklıma düştü. Gündelik yaşamda bile onca şeyi düşünürken, düşünmediğim onlarca düşünce içinde kaybolduğum varsayımındayken gelen birkaç düşünce işte. Aslında işin özeti şu şekilde:


Köyde gökyüzü açık, yıldızların çoğu görünüyor. Zihnimin onları tamamladığı ve teoriler ve bilimin bana kattıklarının yanında benim ufuksuz düşüncelerim. Bir yıldızın bizim galaksimiz gibi olması gerçeği, ışık saçmasının nedeni? Bizim dünyamıza olan uzaklık ve yakınlıkları, hepsinin üstünden bir bir geçtim. Sonra ilkokul sıralarından kalma bilgi kırıntıları Küçük Ayı, Büyük Ayı. Her bir yıldız tanesi galaksi ise neden isim taktık bunlara? Neden bunlara göre yön tayin edip bulduk? Gökyüzüne bakıp bulduğumuz burçlara ne diyeceğiz söylese ya biri, bir fikir atsa. İşte etrafımda beni aydınlatacak biri yok ki, ya da buna merak duyup konuşacak anlatacak... Bunu sanırım uzmanı dışında bana açıklayacak, tartışacak, ufkuma ufuk katacak bir kişi de yok.

Sonra yıldızları düşünürken yeni bir keşif daha yaptım: "Boyutlar" Bulunmuş, keşfedilmiş bir şey belki ama benim için ilk. Biz küçük insanlar, küçük beyinler ve o beyinlerin içinde büyük düşüncelere sahibiz, lakin dışarıdan her şekilde küçük. Küçük olan bir şey içeriden nasıl büyük olabilir sorusu hala muallakta. Buna boyut deniyor sanırım. Boyutlar alemine bu düşüncelerden sonra merakım iyice arttı. Koskoca evrenin içinde küçücük bir dünya. Bu dünyanın, tabiri caizse 'devasa dünyanın' içinde bir ben. Benim içimde ise küçücük bir beyin ve o küçücük beynin içinde ucu bucağı olmayan sonsuz bir akıl. Ne kadar basit düşünsem de boyut kavramı hala bunlara rağmen zihnimde bir tasavvura kavuşamadı ne yazık ki. Gecenin de hayli ilerlemesinden dolayı uyku da bastırınca, uyku bile bu boyutlardan nasibini aldı. İnsan bir şekilde uykuya dalıyor, uyuması değil takıntılı olduğum. En az altı yedi saat süren, beklesen geçmeyen o koca saat diliminin uyuduktan ve kalktıktan sonra sadece bir iki saniye olarak hissedilmesi. Şöyle bir yarım saat kestireyim desen de bir iki saniye, on saat uyusan da aynı hissettiriyor. İşte keşfim burada başladı, her şeyin içinde bir boyut kavramı olduğunu bilmeme rağmen, uykunun bu bir iki saniye sürmesinde engin boyutumuz neden sabit tarife uyguladı? Düşündüm bunu uzun bir vakit, konuşacak anlatacak biri de bulamayınca sonuç olmuyor haliyle. Uyuduk uyandık, geceyi düşünmeye kalktığımda ise, tüm bunların saatler sürmesine karşın bir iki saniye gibi zihnimden tüm hızıyla geçmesiyle boyutun tek taraflı bir tasavvur olamayacağı, zamanın içinde bir zamanın olduğu gerçeği yüzüme çarptığında boyut kavramı da tamamen şekillenmiş oldu.