Güne hiç başlamadığım kadar erken başlıyorum.

Her gün bir öncekinden daha fazla yorgunluk bırakıyor ardında. 

Yoğunluğu anlamlandıramamak diye bir his var ve en acilinden bunu tarif eden bir kelime bulunmalı.

Hayat akışını hiç bozmuyor fakat sen içinde bir yerlerde bu umursamazlığa baya bozuluyorsun. 

Sana fırsat tanımayan insanlara, uykundan ödün verdiren alarmlara, kendiliğinin sınırlarında yapılan uzun yolculuklara ve otobüste az bulunan temiz havaya.

Tüm bunlar bir şeyler götürüyor senden, güneşin aydınlığında kısmaktan oluyorsun gözlerini,

bir görsen sevmediğini hatırlayacağın gün cazip görünüyor sana.

Çünkü geceler hizmet etmiyor artık üretkenliğine. 

Masanın başında olamıyorsun, öylece yastığın soğuk tarafı uğruyor yüzüne.

Yapılacaklar sarılıyor ısıtmak için bedenine. 

Gün uzun, yoğun fakat ne bırakıyor ardında?

Her gün bindiğin bir servis var ve sen güya kitap okuyarak

veya müzik dinleyerek meşrulaştırıyorsun bunu. 

Kim o kitapta ne demişti, hangi cümlesi uykunu yararak zihnine ulaşabildi?

Verimsizsin her şeyinle.

Uyanmak ve uyumak arasında günün.

Sen yoksun.

Uykusuzsun.

Yorgunsun.

Ve ele geçiriyor herkesleşmek seni.

Huzur duyuyorsun bundan utanç duymayı beklerken.

Düşünmemek diye bir şey var, tanışıyorsun onunla, seviyorsun onu.

Burada son buluyor hikayen.