Babasından yaralı bir kadın,

Başını yastığa koyduğunda 

Büzüşür geceleri

Sıcak suda büzüşen brokoliler gibi.


Ne kadar dayanıklı dursa da 

En küçük bir şeyde yıkılıverir,

İki günde sararan brokoliler gibi...


Babasından yaralı erkek de 

Kaynar sudur biraz

Soğutmazsa kendini,

Yakar içine gireni. 

Dünya bir tencereyse, 

Tatsız tuzsuz yemekler bırakırlar geriye.

 

Yeryüzüne gönderilmiş bir sepet yumurta gibidir biraz da

Adamlar 

Kabukları serttir, içerisi bilinmez

İçlerinden biri kırılsa, bozulsa 

Diğerlerine bulaşır lekesi

Bu yüzden korkar insan

Hangisi iyi zorlaşır anlaması. 

Sepetten damlarken bozuk olanın içi; 

Bulaştığı kadını da kokutur kendisi gibi

Bir daha da ayıklanmaz üzerinden

Güzel bir adamdansa birbirinden lezzetli

Hikayeler çıkar yeryüzüne

Ruhu doyar insanın önce. 


Ambulansların yolların kapladığı bu yaşamakta, 

Ayarımız kaçıyor 

Altımızı fazla açmış birileri 

Dibimiz yanıyor.

Ben isterdim ki bulutların karası

Yüksek sesli adamların sesinin kiri değil, 

Sokaklarda hayvan mamasıyla gezen

Sakin bir adamın, 

Zemzemi olsun sakalının. 

Şiddetin ş’si bile tir tir titretirken kalbimi

Ambulans sirenlerini iğne edip o ş’den

Şefkat dikiyorum yeryüzüne

Etimle,

Tırnağımla,

Dişimle...


Nabzını tut insanlığın!

Al yırt bu kötü geçmişimi.

Korkularımı yak.

Kopmadan yetim kalan saçlarıma baba yap. 

Ve şöyle dedirt bana:

‘Sen benim en derin şefkatim, 

En büyük sevgim; 

Aşkın bileklerini seninle öptüm

Dünya kanıyordu 

Sen çiçek kokuyordun

Ne senin suyun yaktı beni

Ne de ben büzüştüm senin içinde, 

Koca bir kazan aş bıraktık 

Şifa olsun dünyaya.’