Bu benim partim!


İstersem ağlarım, istersem yine ağlarım.


Senin başına gelse, sen de ağlarsın.


90'lar nesli çocuklarının çoğu böyledir.

Pek bilinmezdi bu işler.

Bir de pastaneden öyle kocaman pasta almak, kutlama yapmak falan fiyakalı işlerdi.


Hem neyi kutluyoruz?


Evet bir sene daha devirildi de, ne yaptık bunu kutlamayı hak edecek?


İlim irfanla uğraştık, insanlığa faydalı bir şey mi icat etmiştik?


Bir düşküne mi yardımız dokunmuştu?

Yoksa körlere bedava kitap mı okumuştuk?


Kendi içinde bir devrim yaşayıp daha olgun, daha erdemli bir insan mı olmuştuk?


Hayatın anlamını mı çözmüştük? 


Evet bir seneyi daha devirmiştik de, ne yapılmıştı bunu kutlamaya sevkedecek?


Doğum günlerinde delice eğlenmeyi, coşkuya bulanmaları anlamıyorum. 


Yaş almak yaşlanmaktan da öte, yüzlerce hata yapılacak yeni bir sene, yeni bir sahne...


Üzgünüm ama ben yeni yaşları sevemiyorum.


Takvimlere bağlı yaşamak hoşuma gitmiyor. Doğum günleri dışındaki diğer özel günler de benim için gayet sıradan günler.

Fakat topluma bir şekilde uymak lazım.


Ve şahsım adına, en nihayetinde sevdiklerime.


Belki büyüdükçe üst üste kutlanan partilerde bir başınıza tuvalete kapanıp, defalarca pastadaki bütün mumları üfleyerek ve her defasında ağlayarak başka bi dilek tutulmaya sebep olan , 


Hayatta bize en fazla vakti ayırmış; bütün aile bireylerini birer birer siktir edip..

Hala o evin , o şehrin, o bildiğiniz ve hiç de sizi heyecanlandırmayan hayatın, neden hala hiç bir şekilde değişmediğini,


Klozet kapağının üstüne bağdaş kurup, tıpkı çocukken kendinizi içinde hayal edip etkilendiğiniz bütün o kliplerdeki gibi, kendinize inanılmaz sakil ve yapay bir ortam yaratıp moda girercesine..


Yeni yaşınızı , ama hiçte yenı olmayan hayatınızı..

Kendinizi hatta içinde bulunduğunuz tuvaletin, uykunuzu getiren mavi fayanslarını incelemeye sebebiyet veren hüzn-ü erkanı içinde.. 


Daha çok saçmalanırsa sabunu, banyo perdesini, diş fırçasını dahi sorgulamaya sebep olabilecek hakikat..


İşte böylesi, çırpınık devinim çaresizliği gibi bir garip hâl hasıl olur insana.


Her doğum günleri, istemesem de kâr-zarar gibi ne aldım ne verdim ?

Bir yıl ne getirdi? Ne götürdü ?

Düşünmeden edemem.


İstemsiz bir iç muhasebesi işte.


Gerekli mi ki? Ne bileyim.



Halbu ki, ‘bugün’ takvimde kendini gösterene dek belli belirsizken, günü gelince hüzünlere gark oluyor


Bazı şeyler çocuklukta güzeldi.

O çağlarda güzel durur, eğlendirir ve yakışır.


Şimdiyse; güneşin doğumunu, saatin kaç olduğunu, gelen tehlikenin seyrini bilmek, yaklaştığı vakti sezmek gibi..


Ya da ben çabuk büyüdüm belki.

Bir yanım hep yetişkin diğer yanım halâ büyüme sancıları çekiyor..


Eskisi kadar genç değilim, eskisi kadar umut dolu ise hiç değilim.


Fakat içimi günden güne çiçeksi kokularla kavuran, bir çift gözün yaktığı tüm mumları harlamaya, umutlar üflüyorum..


Bu benim partim,


İstersem ağlarım,

İster-sen, seni beyaz şarap kokusunda, loş kahkahandan öperim.