Yaralar var kabuk bağlayan. Yaralar var sürekli kanayan, güvendiklerimiz tarafından kanatılan. Birileri yaralar açıyor en derininden, birileri de o yaraları kanatarak hayatımızda söz sahibi olmaya çalışıyor. Bense çırpınıyorum batmamak için ve çırpındıkça kaybediyorum bana dair ne varsa. Her çırpınışta kendimden değerli parçalar kaybediyorum. Sonra o değerli parçalarımı ararken kayboluyorum.
Kayboluyoruz kendi içimizde, kayboluyoruz en derin acılarımızın arasında. Biri bizi bulsun istiyoruz. Bulsun, elini uzatsın, çekip kurtarsın bizi bu acıların arasından. Yaşamayı, savaşmayı, tutunmayı, sevmeyi öğretsin...
Birileri bende derin yaralar açıp gitti, birileri de o yaraları kanatarak beni hep susturdu. Bense bir köşede sessizce oturdum bekledim hep, neyi beklediğimi bilmeden.
Ve sonra sen geldin, girdin hayatıma. Seni nereye koyacağımı bilemedim. O kadar çok boşluk vardı ki içimde, hangisini seninle dolduracağıma bir türlü karar veremedim. Sonra bir baktım ki sen içimdeki tüm boşlukları dolduruvermişsin.
Meğer yıllardır çektiğim acılara karşılık hayatın bana sunduğu ödül senmişsin. Artık yaşadığımı hissediyorum, yaşamayı seviyorum. Şarkılara, türkülere, şiirlere, sözlere sığmaz oldu sevincim. Hayatıma anlam kattın, sığınağım oldun. Ruhun ruhuma, canın canıma eş oldu. Artık bir kuş kadar özgürüm. Ruhum özgür, yüreğim huzur dolu. Sen gelince hayatıma, güzelleştim. Teşekkür ederim.
Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim...