Fakülteye ilk girişimdi, hep çıkmak isteyişimdi. Laçkaydı, başıbozuktu ve alışılmışın dışıydı
Fakülteye ikinci girişimdi
Yine aynı isteksizlik birazcık yalnızlık hissi biraz da mutsuzluk vardı.
Bedenen oradaydım ama tinim değildi sanki
Neredeydi tinim kiminleydi?
Kerpiçten ev duvarı gibiydi bedenim
O da her an devrilebilirdi
Yüreğimde deprem olmuştu sanki, tinim umarsız, bedenim son gücünü tüketmekteydi.
Fakülteye onuncu girişimdi
Biraz alışmıştım bu laçkalığa, bu başıbozukluğa.
Alışmak denmez aslında buna kanıksamak denirdi.
Kanıksamak, işleyişi umarsızca kabullenmekti. Evini kaybetmiş bir proleterdi.
Fakülteye otuzuncu girişimdi
Yoğrulmuştum düzensizliklerle dolu bu düzenin içinde.
Alışılagelmişin dışında bir gün geçecek gibiydi fakat hissetmiştim.
Korkunç güzelliğiyle kadın atıl kapasitesi içerisinde saklı,
Ayağında bordo çizmesi,
Başında deri kasketi, rüzgâra siper etmiş bedenini yürüyordu.
Bir karış havada aklı.
Sen miydin yoksa alışılagelmişin dışı.
Hem benim için hem fakülte için.
Sendin, mahfil algımı yıkacak farklılık.
Sendin evet aydınlığa çok uzakken birden aydınlığın geldiği noktayı gördüğüm kişi.
Sendin, çünkü rüzgârlara ben de siper etmiştim bedenimi, bu ilk ortak noktamızdı!
Fakülteye yetmişinci girişimdi
Artık her gün görüyordum.
Bu bir rastlantı mıydı yoksa rastlantı sadece kitaplarda mı yazardı?
Rastlantı hayal ürünü müydü, insanların ruhlarına peşkeş çeken soyut bir kavram mıydı?
Bütün soyutlamaların ortasında kalmıştım bir yandan aşk,
Bir yandan hüzün, bir yandan mutsuzluk
Ve bir yandan rastlantı.
Fakülteye yüzüncü girişimdi
İçimden geçenleri aktardığım kâğıdı bu sefer de onun için doldurmuştum.
Uzun süren bir kararsızlığın ardından, kesin bir kararlılıkla gitmiştim yanına.
Çıkarmıştım cebimden kâğıdı ve uzatmıştım ona doğru.
Okudu kâğıdı gülümsedi.
Sahici miydi gülümsemesi
Sahici miydi kağıdı buruşturup atması
Sahici miydi aşağılarcasına bakması.
Sahiciydi hepsi.
Serengeti'de yürüyormuş gibi boşluktaydım ve sahiciydim ben de.
Fakülteye yüz ellinci girişimdi ve artık o fakülte çıkışı yaktığım sigaraydı.
Daha da öteye gidemezdi.
Artık hislerimiz karşılıklıydı.
Bütün negatifliğiyle yaptığı o hareket sebep olmuştu karşılıklı hislere.
Fakülteye iki yüzüncü girişimdi.
Korkunç kumral güzelliği çoktan sıradanlaşmıştı gözümde.
Ve çoktan silmiştim aklımdan bütün o umutları.
Çoktan karanlık bir boşluğa düşmüştüm zaten.
Ve çoktan serpiştirmiştim duygularımın küllerini denize.
Fakülteye son girişimdi
Artık herkesle vedalaşıyorduk.
Acısıyla tatlısıyla geçmişti yıllar.
Daha çok acısıyla geçmişti.
Ondaydı sıra, özür diledi yaptıkları için.
Ve ben yine elimde bir kâğıt uzatmıştım ona.
Fakülteden çıkmıştım
Bir daha geri dönmemek üzere.
"Korkunç kumral güzelliğinle kadın, etkilemiştin beni.
Yazdıklarımı buruşturup attığın için teşekkürler.
Teşekkürler, beni tek seferde silip attığın için, aşağılarcasına!
Sayende öğrendim güvenmek ile güvenmemek arasındaki farkı.
Sayende öğrendim çok sevmemek gerektiğini.
Başındaki deri kasketiyle kadın, sen beni üzdün ben seni üzmeyeceğim.
E nihayetinde bu bir karakter meselesi kadın.
Özür dileyeceğini tahmin ederek yazdığım bu kâğıdı da buruşturup atman dileğiyle
Ve kadın hoşça kal, hiç görüşmemek dileğiyle!"