güzergah üstünde kanadı kopmuş kuşlar, karnından konuşur.
karmaşık olmak, bir şeyden vazgeçmenin en güzel yoludur.
sessizliğe bürünmenin günahı benim olsun,
beni duymadınız ya, o da size yolluk olsun.
elbet bir yerde soluklanırız, güneş asfalta değer.
kimi zamanında imparatorluk çökerten bir vadide,
kimi daha yeni çatırdamışım gariban bir dalda, yöresel kamikaze;
ama elbet bir yerde soluklanırız, güneş yaşamaya değer.
elimizde;
dökülmüş deriler, kendisini ikiye bölmüş uykular,
kahvaltıda kaygı, öğlene doğru da geriye çekilmiş bir ordu var.
sana neyin iyi geldiğini unuttuğun gün, şehirde siren var.
bu gürültü;
hani benim duyup, sizin duymadığınız,
beynimden kaç nöron aldı hesaplayamadım.
ruhumda kaç gün elektrik kesildi, şimdi hatırlayamadım.
o ruhumun içi market poşeti dolu, salamın yanında çamaşır suyu var.
kahvaltıda karanlık, öğlene doğru da geriye çekilmiş bir ordu var.
yaşlı bir işportacı, dede yadigarı kösteklisine bakar;
zaman geçmesin diye, akşam olmasın diye,
karanlık basmasın diye...
işportacının kaç gündür elektriği kesik, şimdi hatırlayamadım.
soluklandığım o dal gibi, ben ne zaman kırıldım?
kaç kere bölündüm ya da kaça bölündüm?
parçaları birleştirmek için kıymet gösterip, efor sarfedenleri,
kaç kere ya da kaç yere kovaladım?
hatırlayamadım...
babamın insanlarla kavga etmeye başladığı yaştayım,
boyası akmış bir kapının önünde, hiçbir sebep yokken bile çok pişmanım.
ama elbet bir yerde soluklanırım;
güneş asfalta değer.