Bu sevmeden iyi bir roman çıkar mı tanrım?

Ya da ellerime ödüller dökecek bir öykü?

Yaşanmış, yaşanacak her şeye “mış” gibi bakıyorum.

Olmuş gibi, bitmiş gibi, kalmış gibi bende.

Bu ölümden iyi bir öykü çıkmaz tanrım.

İşi rast gitmesin bir seferde kefencinin, mermer ustasının.

Çocuklar su dökemesinler mesela bu ölünün mezarına.

Çiçek kokmasın bu mezar tüm bu işlerin sonunda, çünkü ne iyi bir öykü, ne de iyi bir roman.

Hatta kötü bir şiir bile çıkmaz bu ölünün kursağından.

Neden çıksın ki? Sen yoksan ben kalıyorum ardında,

Yazacaklarımı aldın benden sana lanet, edemiyorum.

Etmezsem iyi olurum, iyi olurum ve en azından bir aforizma çıkar bu ölümden.

Ölümün iyiliği üzerine düşünüyorum. Olmuyor.

“Çünkü ölümün iyiliği bir tek toprağa var.”

Ardında kalıyorum bu,

Sana şiirler, öyküler yazamasam da mezarına eşref saatinde gelip en sevdiğimiz türküleri söylüyorum.

Kaldırıyorum sonra diğer mezarlardaki tüm dost bildikleri, dans ediyorum.

Ben arkada kalıyorum bu. Sen giderken durulacak en sağlam yer neresiyse.