eski bir ezgiye aşinadır perdelerindeki yalnızlık

beni bekliyorsan aynı yerde,

dönmeme izin verme!

çünkü yeni günahlar biriktirdim ceplerimde

yalnız tenime değmesini diledim yağan yağmurdan

ıssız yağmurlar hep içime doldu

oysa sen de isterdin;

toprağın kalbinde filizlenen taze fide olmayı,

güneşin ilk ışınlarına dokunmayı,

yavaş yavaş bir yaşam eksildi gözlerimizden.


ölüme yaklaştıkça hayata bağlanırsın

serçeyle dost olan baykuşlar gibi

başlı başlına bir buyruktur yaşantımız

urganlar urlarımızda saklıdır

sevdamız,

kırmızımız

ve çıplaklığımız körükler dağ eteğinde çıkardığımız yangını

meridyenlerden kayıp düşerse geride kalanlar

sedef beyazı teninle sustur gözyaşlarını


sustuklarına ağlamaktan göz pınarların kurumuş

kum taneleri kadar dokunabiliyorum sadeliğine

sessizce çeviriyorsun sırtını bana

biraz ürkek, biraz telaşsız gibi sanki

sırtında yangın izleri,

sırtında minvallerden minyatürler,

öptükçe çoğalıyor ruhumuz.

senin için herkesten sakladığım bir ağrım var

açıp oku, bu şiir aşktan anlamaz


derin ormanlar ve ince rüzgarlar

şu ahşapta saplı tahta bıçak

mahşeri bir isyandan geriye kalanlar gibi

bırakılmış ve unutulmuşuz

daha ölmedik, güzel kızım!

yaşıyorsak;

hala inanılacak bir umudumuz var demektir.

uçurum çiçekleri toplayıp kapına getirirken

uyuşur baldırlarım ve gönlüm zeburlaşır


beyazı kirlettim

cesedinin katili ben oldum




Resim: Embrace (1917), Egon Schiele