Sere serpe yığılıp kalmış halkım,

can suyu niyetiyle kanlarını akıttıkları,

binlerce yıldır tohum niyetiyle,

kefensiz gömdükleriyle dolu toprağın üstüne.

Yoksullardır ama bir bilseniz yüreklerini,

Öyle geniştir ki koca dünyayı sığdırırlar.

Yoksunlardır, onların dilinden anlayacak,

acılarını dindirecek kimselerden.

Yine de kısarak gözlerini, umutla bakarlar

üstlerine bereketiyle doğan güneşe.

Acıyla ve hüzünle yoğrulan bedenlerinde

umutsuzluk taşıdıkları gün yoktur.

İman etmişler bir kere üstünde yaşadıkları,

altına sevdiklerini verdikleri bu topraklara.

Kıble bellemişler, ana bellemişler, yuva bellemişler.

İnsan yuvasından ayrılabilir mi ki?


Sokaklarında başı dik, dizleri yaralı çocuklar

ellerinde annelerinin verdiği salçalı ekmekle

oyunlar oynarlar, elleri soğuktan buz keser.

Eve girmek için kimi akşam ezanını bekler,

kimi annesini balkondan bağırtana kadar bekler.

Ama bir bilseniz yüreklerini

dünyanın tüm zalimlerine kafa tutabilirler.

Muhtaç oldukları kudret kanlarına işlenmiştir sanki.


Bu topraklar dua kokar

Fırından yeni çıkmış taze ekmek gibi kokar.

Gençliklerinden eser kalmamış,

belleri bükülmüş,

Sakalları tecrübeleriyle ağarmış dedelerin

yanakları hamur gibi yumuşacık ninelerin

dualarıyla kapanır bu ülkenin kepenkleri.

Sabahları dualarının hürmetine doğar güneş.

Yüzleri solgun, alınları çizik çiziktir,

elleri işledikleri toprağın kokusuyla doludur.

Bir bilseniz yüreklerinde deli taylar şahlanır

bozkırda dört nala koşturmak için.


Bu topraklar şiir kokar.

Duymasını bilene çok şey anlatır.

Elinde sazlarıyla deli divane dolaşan,

umudun türküsünü söyleyen aşıklarıyla doludur.

Bu toprakların tarihini

tellerine vururlar sazlarının.

Bir bilseniz yüreklerini

dünyayı aşkla, umutla yeniden yoğurmak isterler.