Bu yangın kaçıncıdır

ellerin gibi

oysa gece olur ben uyumazdım

bir ışık titrerdi tavanda

bir yağmur damlası vururdu cama

o incecik sese kanıp, sen sanıp

koşar adım gelirdim pencereye

çünkü fark etmezdi benim için

sen oradasın sanarsam eğer

düşünmeden koşar gelirdim her yere


Bir şeyler kırılıyor sessizce içimde

seni öyle düşününce...

yüreğimin dili yoktu ama

kemiği varmış öğrendim

bir çok şey öğrendim bu yaşımda

özlemek nedir, dâhil

sancısıyla beraber, sancısı da dâhil


Bu yangın kaçıncıdır

ellerin gibi

oysa sabah olur ben uyumazdım

yalnızca seni düşlerdim

bir kuşun göğsünü düşler gibi

o kadar hafif düşlerdim seni

bazısı düşüncemi bölen

bir ses duyardım duvarda

ilerlerdi zaman, ilerlerdi sensiz

o incecik sese kanıp, sen sanıp

sarılırdım zamana

bir hüzün belirirdi vakitlerin içinde

bir de anlamsız gözyaşları

bilmezdi o an hiç kimse

o anlar; felaketimin en başları


Bir şeyler dökülüyor sessizce içimde

seni öyle düşününce

ve bir ağacın kaderini paylaşıyorum

sanki göğsüm:

sonbaharın vurduğu bir yaprak

o kadar narin, o kadar korkak

bunu da öğrendim bu yaşımda

yenilmek nedir, dâhil

utancıyla beraber, utancı da dahil.



Kemal Efruz ÖREK/ 1.12.2022