Yazarsam kendimi daha rahat ifade edeceğimi söylediler. Neden kendimi rahat ifade edemediğimi düşünmeye koyuldum ben de. Neden bazı kelimelerin boğazımda bir emanet gibi çekingen durduğunu , en yakıcı olanların en zarar verenlerin en büyük canların katili olanların dilimdeki hayali sabundan kayarak etrafımdakilerin üzerine kıvılcım gibi sıçradığını.. Neden en büyük ızdıraplarımın en büyük suskunluklarımı doğurduğunu. Neden çok basit bir ricanın ,sebebi oluruna bedel en basit bir cümlemin bile altında sanki çıplak bir beden gibi büzüldüğümü . Kendi kendimi ,kendimin bile bilmediği mahzenlere neden kapattığımı. Hep en hızlı sözcüklerimin en büyük uçurumları nasıl yarattığını. Sonra durdum. Duruluyorum. Kendim hazretlerine eksiklerini sayıyorum. Küçüksün belki çirkin. Acelecisin biraz sabırsız. Hep haklısın zannedecek kadar burnundaki kıllar değerli. Halbuki sen senin noksanının doksan dokuzuncu sokağını ezberledin çoktan. Kendine şaka oyuncaklarından gerçek bi dünya kurmaya çalışıyorsun. Emin olmadığın denizlere dalma, sana kimse yüzmeyi öğretmedi daha. Her havayı uçtum sanıyorsun. Sen hafifsin bu doğru lakin yükün kimsenin elinden tutamayacağı kadar . Ya bırak yüklerini yahut yürümeyi öğren. Yükünü hazine sanarsan ıssızlaşacak yolun. Yüküne yoldaş bulamazsın,bulduğun yere cennet diyecekler. Menziline varana dek önüne hep diken , vardığında güller serecekler. Seni seninle bırakacaklar sonra yüklerine yoldaş arayacaklar kendi göklerinde. Uçmadım diyeceksin lakin kendine takamadığın kanatların olacak onlar için. Onlar seni biraz safça az biraz ahmakça belki de küstahça görecekler. Oturup saatlerce kendini yoklayacaksın neden böyleyim diye. Böyle olmasaydın öbür türlü olurdun utanma kendinden. Fakat durul. Senin suyun serindir, çamur sanmasınlar durul. Sen şifasın zehir sanmasınlar durul. Dinlemeyen seni, dinlenememiş olur sen kendi gölgende serinle. Dalgalanma , onlar dalgayı severler. Dallanma, budaklanma.. Darılma da darlama da. Sen kendi Dârında harlan.