Başucumda bir leylak kokusuyla oturuyorum şimdi. Evirip çevirdim, öptüm, sevdim. Doğru, leylaktan bahsediyorum. Leylağa yazı yazdıracak kadar nedir ya hu yaşadığınız, der gibi olacaksanız, orada durun hanımlar beyler! Leylak benim mor çizgimdir. Ben leylağın açışına umudumu ve yaşama hevesimi bağladım. Bir köşebaşına da acımı bağlamıştım vakti zamanında, bir balkon saçağının altına gözyaşlarımı... Bir dilek ağacına çaput bağlamışlığım da vardır, inkâr edemem. İçimdeki bir şeyleri bir yerlere bağlamazsam tavandan aşağı bir ipi bağlarım diye korkuyorum, yalan yok! Hayat da böyle değil mi, o da sürekli bir şeyleri bağlıyor birbirine; ya öldürüyor ya yaşatıyor.


Kördüğümleri severim.


Ne diyorduk; leylak! Bu leylak var ya, yeniden yaşamak gibi. Moru, direnen canım kadınlar gibi. Zarifliği ve güzelliği, çocuklar gibi. Kokusu... Ah, kokusu nefes almak gibi.

Umut bunun neresinde mi? Ben leylaklar açacak diye beklemesem öleceğim gibi.


Leylak güzelliyorum, evet. Yaşamaya heves ve bahane arıyorum anlasanıza!