Buffalo '66: Eve dönmeye çalışırken, ev'i bulma hikayesi.
Billy Brown, işlemediği bir suç nedeniyle 5 yıl cezaevinde kaldıktan sonra özgürlüğüne kavuşan bir adam olarak karşımıza çıkıyor ilk sahnede. Tüm bu süre boyunca nerede olduğuyla ilgili ailesine yalan söyleyen Billy, gizli bir devlet görevi için uzaklarda olacağı ve evli ve mutlu bir adam olduğuyla ilgili bir hikaye anlatır mektuplarında. Hal böyle olunca eve dönüş yolunda yanında eşi rolünü yapacak bir kadın götürmek zorundadır. Bu nedenle bir dans kursunun koridorunda tesadüfen tanıştığı genç ve güzel Layla'yı kaçırır ve yollara düşerler. Billy'nin Layla'dan tek bir isteği vardır. Birkaç saatliğine karısı gibi davranması ve işleri berbat etmemesi. Layla ise tüm bu absürtlük içinde kendisini kaçıran bu tekinsiz adama güvenmeyi ve rolünü en iyi şekilde oynamayı tercih eder.
Billy, ilk andan itibaren insanı hem güldürecek hem de ağlatacak kadar talihsiz bir profil çiziyor. Hayatı boyunca hiç tatmadığı bir duygu olan ''sevgi''yi yanlış kişilerde aramış ve bunun sonucunda insanlara, kadınlara, dünyaya karşı güvensiz ve öfke dolu bir insana dönüşmüş olsa da Billy'nin yüzüne her baktığımızda o küçük çocuğu görmemek imkansız hale geliyor. Her ne kadar Billy'yi içten içe hasta eden şeyin nedeni sevgi ise de panzehirinin de yine sevgi olduğunu görebiliyoruz.
Billy'nin ailesi film içerisinde bambaşka bir hikayeyi oluşturuyor. Annesi Jan, son 30 yıldır hiçbir maçı kaçırmayan, koyu bir Buffalo taraftarıdır. Hiçbir maçı. Sadece bir tanesi hariç: '66 yılındaki, Buffalo'nun kazandığı o son maç. Çünkü o gün Billy'yi doğurması gerekiyordu. Maalesef(!). Babası Jimmy ise, o kadar yıl sonunda dönüp Billy'ye bakmaya, hoşgeldin demeye bile yanaşmayan bir tip iken, Billy'nin sevgi dolu olmasını beklemek polyannacılığın bambaşka bir boyutu olurdu sanırım.
Gelelim Layla'ya... Layla, zarif ve tatlı bir görünümle filmin içerisine sonradan çizilmiş gibiydi. Billy ile yan yana geldiklerinde o kadar komik bir zıtlık oluşturuyorlar ki, izlerken gülümsemeden edemedim. Billy'nin mutsuz duruşu, kasvetli görünümünün aksine simli, parlak dans ayakkabıları ve tatlı görünümüyle Layla filmin aydınlık yüzüydü. Filmin sonuna kadar da aslında merak ettiğim şey hangi tarafın galip geleceğiydi: Aydınlık mı, yoksa karanlık mı?
Filmin baş rolünde izlediğimiz Vincent Gallo, aynı zamanda filmin senaristi ve yönetmeni olarak da karşımıza çıkıyor. Gallo, daha sonraları tekrardan yönetmenlik koltuğuna otursa da bu ilk film, film çevrelerince hala ayrı tutuluyor.
Buffalo '66, komedi/ drama türünün efsanevi filmlerinden biri olarak sinema tarihinde olduğu kadar benim de zihnimde enfes bir tat bıraktı diyebilirim.