Söyleyemediklerim bir bir boğazıma dizilmişken

bir gece vakti, penceremin buğusundan gökyüzünü göremezken

senin için bir dilek tuttum 

ellerimle temizleyemeyeceğim kadar soğuktu yanlışların

yüzüne bağırmamam anlamıyor olman kadar anlamsızdı

üstümdeki bez parçaları da yetmiyor seni örtmeye

görmek istemediklerimi bir kenara bırakmışken sessizce

bakışlarımı başka yöne çevirmem artık faydasız

ellerinin soğukluğu pencerem kadar

gözlerinin önündeki perdeleri açamayacak özgürlüğün

sen bir kuşun uçuşuna mutlu olmuyorsun

denizler, bulutlar, ağaçlar, ormanlar, 

nefes almak ne demek bilmiyorsun

ben senin için dilek tutuyorum

-öğren-, imkansız dehlizlerde boğuluyorum

Güneş almayan pencerem

senden kaçtıkça sana benzemeye başladığımı

görüyorum, bedenim köreliyor yavaşça

sen annenin rahmine yeniden düşmek istiyorsun

belki de eşiğindesin yüksek uçurumların

ben yere çakılmak üzereyim, görmüyorsun

pencereden ayrılmıyor gözlerim,

dışarıda sen, içimde yansıman

bir tebessüm etsen muhtemeldir güneşin odama gülümsemesi

bilmiyorsun ki, güneşimsin

ya da değil bilmemekten

sen de silmiyorsun buğusunu pencerenin

ama aynı değiliz seninle

şarkılar mırıldanıyorum duymuyorsun

sen gör diye ellerimi kirletiyorum

bütün hudutlarımı sırasıyla çiğniyorum

penceremdeki yansımam ben değil; sensin

ellerim hiç bu kadar kararmamıştı diyorum

sol elin havaya kalktığından beri

hissediyorum kalbin kalbime denk değildi

ben penceremin soğukluğundan şikayet ederken

sen nefesinle isimler karalıyorsun

benim ise baş harfim hep bir köşede bekleyip duruyor

cümlelerim yutulmayacak derecede büyük artık

beni sevebileceğine inanmaya çalışırken

sen annen ölsün istiyorsun

sınırlarımız eskisinden de geniş

sen değişiyorsun, ben senleşiyorum

artık söyleyemediklerim bir okyanus kadar

pencerem açılmak isterken tutuklukla cezalandırıldı sonsuza kadar

o içerideki benim, karşımda ikimizin yansıması

son dileğimi üflüyorum nefesimle

sen pencerelerini aç diye...