Dışarıyı görebilmek için avucunun içiyle sildiği buğulu cama dikkatle bakıyordu. Silmişti ama hâlâ çok net bir görüntü yoktu. Telefonunun şarjı bitmişti. Konumuna bakamıyordu. Evine yakın durağı kaçırmaması için yapabileceği tek şey yabancısı olduğu mahallesine vardıklarında bunu fark edip otobüsün durması için kırmızı düğmeye basmaktı. Daha iyi görmek için gözünü kısmıştı. Bu hareketi elinde olmadan yapmıştı. Görmesine katkı sağlıyor mu bu hareket bilmiyordu. Ama yapmamak için bir uğraş göstermedi, sonuçta onun elinde olmadan kısılmıştı gözleri. Arkasındaki amcaların birbirleri ile konuştukları şeyler anlamsız birer mırıltıdan ibaretti kendisi için. Otobüs yavaşladı, acaba burası tanıdık bir yer mi diye kıstığı gözlerle buğusunun bir kısmını sildiği cama baktı. Tanıdık değildi onun için. Yanlış durakta inmemekti tüm bu uğraşın sebebi. Normalde olsa yanlış durakta inmekten korkmazdı. Sonuçta telefondan bakıp yürüyerek evinin yolunu bulabilirdi. Ama hava çok yağmurluydu ve çantasının içinde değer verdiği bir arkadaşından ödünç aldığı kitap vardı. Telefondan da bakamazdı çünkü şarjı bitmişti. Yapabileceği en iyi şey evine en yakın durakta inmesiydi. Dışarıdaki insanlara bakıyordu. Hepsinin bir acelesi vardı. Hepsi yağmurlu bu havadan kaçıp amaçladıkları yere varmak için var güçleriyle yürüyor veya koşuyordu. Şemsiyesi olanlar rahattı. Olmayanlar ise telaşlı. Tenha bir meydanda bir bankta oturan bir adam vardı. Birisini bekliyor olmalıydı. Çok sıkıldığı belliydi. Beklediği kişi belli ki onu asmıştı, ona değer vermiyordu. Adama huzuru bulabilmesi için şans diledi otobüs bankta bekleyen adamdan uzaklaşırken. Otobüsün yolcusu gitgide azalıyordu. Otobüs her yavaşladığında yavaşladıkları yerin mahallesi olup olmadığını kestirmeye çalışıyordu. Cam tekrardan buğulanıyordu. Bu sefer elinin tersiyle olacak şekilde sildi dışarıyı görmesini zorlaştıran buğuyu. Görüntü iyi olmasa da silmeden önceki halinden iyiydi. Buğulanmış camdan dışarıyı zar zor görmeye çalışan adamın yanında koltuk yoktu. Bu yüzden yanındaki kişiyi rahatsız etmemek için uğraşmasına gerek yoktu. Çünkü yanında kimse yoktu. Bir anda telefon çaldı. Adam elindeki, içinde arkadaşından ödünç aldığı kitap olan çantayı ayaklarının ucuna koydu. Çanta küçük ve içinde sadece bir kitap olmasından dolayı hafifti. Otobüsün hareketleriyle orantılı olarak sallanıyor, kayıyordu. Adam cebindeki fermuarı açtı, telefonunu çıkardı ve telefonuna baktığında kapalı olduğunu gördü. Şarjının bittiğini anlık bir dalgınlıkla unutan adam çalan telefonun kimin olduğunu anlamak için etrafına bakındı. Ses ön tarafından geliyordu. Kimin telefonu çalıyor diye etrafına bakındığında herkesin kendine baktığını hissetmişti. Yanaklarında sıcaklık hissetti. Kendi telefonunun çalmadığını anlatmak istiyordu ama ağzından bir şey çıkmıyordu. Halbuki yanakları kızaran adama kimsecikler bakmıyordu. Çalan bir telefon sesi duyan insanlar refleks olarak sesin geldiği yöne doğrulmuştu ve telefonu çalan adam telefonunu açınca bakmayı kestiler. Tüm bunlar yaşanırken adamın çantası yokuştan çıkan otobüs yüzünden otobüsün arkasına doğru kaymaya başladı. Hemen ayağa kalkıp çantasının peşinden, yer bulamadığı için ayakta bekleyen insanlara çarpmamaya özen göstererek, hızlı adımlarla yürüdü. Otobüs şoförü frene basınca hiçbir yere tutunmayıp destek almayan, amacı çantasına kavuşmak olan adam yere düştü. Şaşkın bakışlara maruz kalan adam hızlıca ayağa kalkıp otobüsün arkasına doğru yürümeye devam etti. Yüzü artık bildiğin alev alıyordu. Çok kızarmıştı yerden kalkıp çantasına doğru ilerlerken. Çantası, otobüsün en arkasına giden adam kimsenin ona yardım için çantasını durdurmamasına sinirlenmiş halde otobüsün en arkasına ulaştı. Sonunda çantasına ulaşan adam rahatlayıp çantasını aldı ve tekrardan oturduğu yere doğru yöneldi. Ama otobüs şoförü sanki ona komplo kurmuş gibi en hazırlıksız zamanında bir daha frene bastı. Adam bir daha yere düşmüştü. Adam utancından kimsenin yüzüne bakmıyordu. Halbuki bu otobüsteki herkesi belki de bir daha görmeyecekti. Tam ayağa kalkarken otobüsün arka kapısı açıldı. Otobüsün içine insanlar akın ediyordu. Sanki arkalarından kendilerini bir seri katil kovalıyormuş gibi bir aceleyle otobüse bindi bu insan topluluğu. Yerden kalkmaya uğraşan adamın birisinin ona çarpmasından dolayı tüm uğraşı boşa gitmişti. Hem çok utanmış hem de çok sinirlenmişti. Neden arkadan biniyorlardı ki? Zaten acele etseler de etmeseler de otobüse bineceklerdi. Neyse ki yolcular ön tarafa doğru ilerleyince ayağa kalkabilmişti. Bütün yolcular binince kapanacak olan kapıdan dışarıyı net bir şekilde görüyordu. Burası adama tanıdık gelmişti. Neresiydi burası? Adam mahallesine geldiğini anlar anlamaz kapıdan dışarıya çıkmak için hızlı adımlarla ilerledi. Evet, mahallesiydi burası. Tam otobüsten çıkmaya birkaç adımı varken kapılar kapandı. Şoför, yolculuğun başından beri adama zorluk çıkarıyordu. Adam kapının tekrar açılması için ineceğini belirten bir şekilde bağırdı. Ama otobüs şoförü ne durdu ne de kapıları açtı. Korkuyla bir daha bağıran adam için sonuç yine hüsrandı. Otobüs durmamıştı. Neyse ki üçüncü bağırışında yolculardan birkaçı şoför dursun diye, bir daha düşmemek için bulabildiği paslı bir demire tutunan adamı tekrar ettiler. Şoför durdu, kapının açılmasını hazırda bekleyen adam kapılar açılır açılmaz var gücüyle koşmaya başladı. Tek amacı evine ulaşmak olan adam arkasından çarptığı kişilerden hakaretler duyuyordu. Ama umurunda değildi. Koşabildiği en hızlı şekilde koşan adamın üstü, bastığı su birikintilerinden dolayı sırılsıklam olmuştu. Ama yine de eve, arkadaşından ödünç aldığı kitabı sağ salim ulaştıran adam rahat bir nefes alıp evine girmesi için açılması gereken kapının kilidine anahtarını usulca soktu ve çevirdi. Kapı açılmıştı. Yüzünde tebessüm oluşan adam evine sonunda girebilmişti.