Siz hikayenizi anlatacak kadar nefret ediyorsunuz kendinizden. Ben anlatamayacak kadar nefret ediyorum. Bugün kendimi neye benzettim biliyor musunuz? Parkta çocuklar hopluyor zıplıyor, oynuyorlar; yanında ebeveynleri onları izliyorlar, onlar da eğleniyor. Arka banklarda sevgililer oturuyor, gülüyorlar mahcup mahcup, seviyorlar, sevişiyorlar. Bir köşede de yaşlı bir amca, tekerlekli sandalyeli hava almaya gelmiş. Sonra parka saldırgan bir köpek giriyor. Havlıyor herkesin üzerine atlıyor. Çocuklar çığlık atmaya başlıyor sonra ebeveynleri onları kucaklıyor, kaçıyorlar. Sevgililer de el ele tutuşup kaçıyorlar. Erkek kızı sımsıkı tutuyor, korkma diyor, kız korkmuyor zaten. Umurunda olan tek şey erkeğin onun elini sımsıkı tutması ve kızaran yanağını görmemesini umuyor. Kaçan herkesi gören yaşlı amca ayaklarının tutmadığını unutuyor bir an fırlıyor sandalyeden ve yere düşüyor. Herkes gitmiş, bir köpek bir o. Amca yerde, öyle yalnız, öyle perişan, öyle çaresiz. Köpek gelip ısırıyor amcayı, amca bağırıyor. Gelen giden kimse yok. Biliyor ordaki tek zayıf halka o. Yardım da etmeyecek kimse ona. Acılar içinde bayılıp kalıyor. Köpekse aç olduğundan falan değil -kim insan etini yer ki?- kötü olduğu için ısırıyor onu, vahşi olduğu için, doğası bu olduğu için. Ben bugün kendimi neye benzettim biliyor musunuz? O tekerlekli sandalyedeki yaşlı, acılar içinde kıvranan o amcaya mı hayır; o vahşi, o kötü, o iğrenç köpeğe benzettim.