Hatırlar mısın anne düştüğümde dizlerimden damlayan kanları.
İşte o zaman hissediyordum çocukluğumu.
Peki ya gözlerimden akan yaşları, dizlerimin acısını hissettiğim her an kayıyordu soğuk yanaklarımdan.
İşte ben hissediyordum çocukluğumu anne.
Yırtıldığı için her iğne ile ipliği eline aldığındaki artık bıktım dediğin o günlerde.
İşte ben hissediyordum çocukluğumu.
O zaman canımı bir tek düştüğümde kanayan dizlerim ve suçluyken senden yediğim yersiz tokatlar acıtır sandım anne.
Sonra bir şey oldu gökyüzüne aşık oldum.
Taştım döküldüm anne.
Sonra bir şey oldu gülerken ağladım.
Kalktım büyüdüm anne.
Sen hiç büyüme hep küçük kal diyordun.
Aşka düştüm düştükçe büyüdüm anne.
O güne kadarki en büyük yanılgım kanayan dizlerim yersiz tokatların en büyük acı olduğuydu anne.
Kanayan dizlerimi sarıp ellerinin izi çıkan yanaklarıma masum bir buse kondurduğunda tüm acım dinerdi.
Sarılmayan yaralar varmış çok sonra öğrendim anne.
Sen öpsen bile dinmeyecek acılar varmış bende acıyla öğrendim anne.
Büyüdüm tecrübeyle piştim aşık oldum, yara aldım, belki yara açtım, kırıldım, belki de kırdım, ağladım, belki ağlattım da ama ben hiç büyümedim anne.
Düşsem dizlerim kanasa yine ağlardım.
Yediğim tokattan kızarmış yanaklarımı haklıyken bile suçlu gözlerle öpsen geçerdi anne.
Sonra çok düştüm dizlerim değil belki ama kalbimin kanı hiç durmadı anne.
Hayattan yediğim o arsız tokatlardan sonra gelemedim sana.
Öpsen geçerdi belki ama küstüm öylece kaldı anne.