Mutluluk, bir eşya, bir araç gibi aradığımız ama bir türlü tanımlayamadığımız, bir kalıba oturtamadığımız, bir nesneye çeviremediğimiz bir kelime.
Sahiden nedir bu mutluluk, ne işe yarar, nerede bulunur?
Nasıl girdi hayatımıza, nereden geldi?
Dilbilgisi olarak bakarsak, aslında nereden geldiği konusunda farklı yorumlar olan bir kelime mutluluk; öyle ki etimolojik köken olarak bile bir türlü netlik kazandıramadığımız bir kelimeye farklı farklı tanımlar yükleyip, kıta, coğrafya, bölge, ülke fark etmeden her insanın kendi hayatı üzerinden tanım yüklediği bir kelime. Nasıl oldu da bizi bu kadar etkisi altına aldı?
Mutluluğu bulamayan, daha doğru şekilde"mutlu olamayan" insanlar, ne acıdır ki intihar ediyor.Ve şunları söylüyoruz arkalarından: "Mutsuzdu, sorunları vardı,buhrandaydı" vs.
Bulamadığımız mutluluğa biraz fazla mı yükleniyoruz acaba, ya da çok mu uzakta arıyoruz?
Kavramının bile tartışıldığı, farklı anlamaların farklı tanımların yapıldığı mutluluğu nesnel olarak bulmaya çalışmak ne kadar doğru olur ki?
Bu kadar karmaşa ve karışıklığın olduğu durumda nesnel bir bağlamada mutluluk bulmak bana çokça mantıksız ve tutarsız geliyor. Ben, her insanın doğarken kendisiyle birlikte getirdiğine inanıyorum. İnsan doğarken mutluluğu getiriyor;mutluluğu öyle az falan da değil, çokça, dünyaya yetecek kadar, göz bebeğinde, elinde,ayaklarında, vücudunun her zerresinde.Öyle ki, böyle olmasa doğan her çocuk huzur veremez insana; yine böyle olmasa yeni doğan bir bebeği kucağımızdayken kesemez dünyayla olan bağlantımızı.
Dolayısıyla mutluluk, insanın elinde, gözünde, karşında,kirpiğinde...
Ama biz mutlu olamıyoruz çünkü insan olarak ne kadar savunmasız, ne kadar korumaya muhtaç olduğumuzu unutuyoruz. Dünyaya geldiğimizde her canlı bizi korurken, biz büyüdükçe onlara dost olmak yerine zarar veriyoruz.ağaca, bitkiye, çiçeğe, hayvana. Sonra mutlu olamamaktan şikayet ediyoruz. Mutluluk, dünyanın her yerinde bizimle;yeter ki hissetmeyi,hissetirmesini göstermesini bilelim...