Gördüm, kustu dünya bin bir kez.

Bin birincide püskürttü beni,

Ait edemediklerini bir bir eritti.

Küstü dünya, her küsüşte kustu dünya

Beni, seni, kırmızı filemi ve portakallarımı kustu.

Bize küstü dünya, ait değildik bu çağa ve başkasına.

Onlar gibi değildik, olamazdık, kusardı dünya.

Gülerdik ve ağlardı dünya, ağlarsak kadehler doldururdu tanrı ve sustu tanrı ve kustu tanrı.

Bir gün biz de kusalım mı tüm bunları?


Zihninin kıvrımlarını görüyorum.

O kadar çok put

O kadar çok oda

O kadar çok yol

O kadar çok, dur kusalım.

Açalım penceresini dünyanın, kusalım uzaya.


Kusalım, yediğimiz portakalları

İçtiğimiz suları

Gezdiğimiz odaları.

Susturalım tüm dünyayı kusalım üzerine

Üzerine üzerine kusalım.


Karnımız ağrıyacak,

Gözlerimizi kırmızı kırmızı edip bakalım dünyaya.

Sen demiştin, gözlerin ağlayınca çok güzel!

Güzel olmayalım, kusalım.


Gitmeden son bir kusalım.

Sonra tutacak çok yer var bu öfkeyi.

Öfkem, büyük gövdemden.

Metroda tutacağız, vapurda, odada.

Onların olduğu her yerde, tanrının olduğu her yerde.


Tanrı giremez odaya,

Ben tuttum bu odayı

Verdim parasını, anahtarı da bende.

Girerse kusarız üzerine değil mi?