Her yolu kafamdan kuruyordum. Kafamın içi öyle bulanık ve karmaşıktı ki yumurtasından yeni çıkmış bir deniz kaplumbağasının içinde var olan içgüdüye bağlı olarak denize doğru koşmaya çalışması gibiydi. Gece, ayın suya yansımasıyla yolunu bulan deniz kaplumbağaları bir çırpıda yüzmeyi öğrenip kurumuş ılık topraktan uzaklaşmak istiyorlardı. Beynimin dolambaçlı kıvrımlarında bir yol arıyordum lakin her seferinde fikirlerim şarampolden aşağıya doğru yuvarlanıyordu. Bu sıradan bir kaza değildi, bir tür intihardı. Evet, fikirler de intihar edebilir, bildiğin üzere yıllar geçtikçe hayallerimizin yapısı değişiyor. Bazen yok oluyorlar, çocukken bir çizgi romandaymış gibi insanları kurtarmak istiyordum, belki de dünyayı. Gün geçtikçe hayaller şekillenmeye başladı. Artık kurduğumuz hayallerin amacı, kendimizi iyi hissettikten sonra rahatça uyuyabilmek içindi. Şehir ışıklarının yansımasıyla yönlerini kaybeden kaplumbağalar gecenin ilk sabahında gözleri kararmış kargaların kahvaltısı olurken hayallerimiz de zamana yem oluyordu.