Midesi bulanan bulutların koşarak uzaklaşmaya çalıştıkları saatte kendini kentte bırakan birçok insana rast geldim. Ben de onlardan biriydim. Motor sesleri sallıyordu göğsümü. Bir yerlerdeydim. Elimde zamanın gençliği duruyordu. Vardiyası biten işçilerin gömlek ve pantolon ceplerindeki paketlerde henüz yakılmamış birkaç dal sigaraları vardı. Kimi parmağındaki boyayla uğraştığından kimi de durağa yanaşan otobüse yetişebilme umuduyla koştuğundan sigaralarına elleri gitmemişti. Fırsatları olsa yakmazlar mıydı?


Herkes bir yerlere gitme halindeydi. Kendini kentte bırakanlar da bir yerlerdeydi. Bilincimin elimden tutup beni gezdirdiği bu akşamüstü sokaklarında birikmiş çöpler vardı. Kimse burada kendi işini yapmıyor herhalde, diye düşündüm. Bir başka yerdi burası. Zihnim çalkalanıyordu. Sağ kulağımda kulaklık olduğunu fark ettim. Çalan bir şarkı var mı diye etrafımdaki herkesi dondurdumsa da şarkı yoktu. Bitmiş, belki de unutulmuştu.


Bilincim elimi bırakmadı. Birkaç adım derken çok uzaklaştık. Ürktüm. Beni unutmasından korkuyordum herhalde. Unutmak en fazla bir ay derdiler. Aldırmadım. Bilincim elimi bırakmadı. Biraz daha yürüdük. Hızlandı adımlar. Adımlar adımların önüne geçiyordu. Birini daha gördüm bunun gibi olan. Onun da adımları adımlarının önündeydi. Elleriyle uğraşan adamın yanından ok gibi fırlatmıştı adeta. Koşarak geliyordu. Sol göğsünü tutarak koşmasa daha hızlı olabilirdi. Aniden durdu. Ellerini dizlerine bıraktı. Yavaşça doğruldu. Az önce koşarken tuttuğu sol göğsüne götürdü elini ve bir sigara çıkardı. O an üstündekinin gömlek olduğunu fark ettim. Sigarasından ilk nefesini alınca anladım koşmasının nedenini. En son koltuğunda oturduğum otobüse yetişmek içindi tüm çabası. Yapamamıştı. Biraz daha hızlandı otobüs. Başımı, dayandığım otobüs camından kaldırıp göğe baktım.

"Acaba, bulutlar nereye yetişememişti?"