mutsuzluğuma kılıf arıyorum. onu rasyonelleştirmeye çalışıyorum. belki bir aşk, belki iş çıkışı yorgunluğu, belki çok hızlı tükettiğim bir şarkı. anlamı olmalı bu kadar üzülmemin. bu yüzden bilmiyorum hiç aşık oldum mu çünkü hep çok mutsuzdum başkasının gözlerine sev beni diye bakarken. bütün sıkıntılarımı sevgiye yüklemek beni zayıflatıyor hayata karşı. aptal, düşkün ve sığ kalıyorum. bir şeyler yapmak istiyorum. faydalı hissetmek için falan değil; yapmak için, hayatta kalmak için. kısaca sevdiğim yoldan para kazanmak istiyorum. Thom Yorke gibi şarkılar yapmalıyım sadece kendim için. yazı yazmaya çok uzun bir süre sonra tekrardan başlıyorum ve hayallerim için ilk defa bu kadar istekli adımlar atıyorum fakat bu yazılar şu zamana kadar sadece iç dökmek olarak kaldı. anlatmak istediğim şeyler var, daha doğrusu yazarken bulmak istediğim şeyler. senin veya onun ne anladığı umurumda bile değil. sevdiğim şarkılar dinleyerek ve beynimi sonuna kadar yorarak hayatta kalmanın bir yolunu arıyorum. fakat aklıma takılan bir şey var. insanın hayatına çıkan fırsatlar ve yeni düşünceler genellikle yeni yollara çıkmakla olur. klasik, şehre yeni bir sinemanın gelmesi gibi. hayatta kalmak ve hayata kendi varlığını belirtmek gibi bir şeyi birleştirmek gerekiyor sanki istediğim hayatı yaşayabilmek için. fakat buradaki sorun siyasal, toplumsal veya kişisel mi tam olarak bilemiyorum, tahminimce ekonomik. yani hayata kendi varlığımı bir şekilde belirtebilirmişim gibi geliyor fakat bunun için de hayatta kalmam gerekiyor. bunun için de çalışmam gerekiyor. ikisini de uyumlu götürebilmem için de bana ekonomik olarak yük olacak bazı ufak zevklerimden de vazgeçmem gerekiyor. acaba böyle miydi bütün usta yazarların hayatı? cidden bu soruda gerçek cevaplara ihtiyacım var. bahsettiğim sefalet; açlık veya yalnızlık değil. zevk sefaleti. basit isteklerin karşılanmaması. mutsuzluk daima var ve mutluluk daima mutsuzluktan çıkıyor. kaygı arttıkça sonuç da önemlileşir. buradan bir varsayım çıkartabilirim fakat öncesinde fazla bulanıklaştırmadan bir sorum daha var: kaygı her zaman acı mı verir? yüksek almayı beklediğimiz bir sınavın sonucunu beklerken duyduğumuz kaygıyla, çok sert bir kaza yapan hastanın hayatta kalmasını beklerken duyduğumuz kaygının duyguları farklıdır. bazen bu duygular sonuçların önüne geçer. göğsüne bıçak saplanmasına yakınken duyduğun yoğun kaygı o kayan bıçağın bir daha sana savrulmaması için sana hayatında bazı önlemler almanı anlatabilir. yani sonuçlar değişir. ya ölürsün ya değişirsin ya da kayıtsız kalırsın. hayatımızda değişim yaşadığımızı hissettiğimiz her dönem bize ne kadar kaygı duyduğumuzu gösterir.