Yargıçlık yerine tanıklığı yeğliyorum. Tanıklığı, uğradığım ve gördüğüm şeylerin tanıklığını üstlenmek durumundayım. Benim kitaplarım birer öykü kitabı değildir. Onları yazarken yalnızca doğrudan deneyimim olan olayları aktarmaya, daha sonra kitaplardan ya da gazetelerden öğrendiklerimi dışta bırakmaya büyük bir özen gösterdim.

Bunlar da mı İnsan, Primo Levi

İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı anti-faşist mücadele içinde yer alan, 1944 yılında henüz 24 yaşında iken Nazi yönetimince Auschwitz Toplama Kampı’na gönderilen ve o kamptan sağ çıkan 24 kişiden biri olan Primo Levi, "Bunlar da mı İnsan" adlı yapıtında Nazi toplama kamplarında yaşadıklarını, gördüklerini, olağanüstü bir nesnellikle anlatıyor.

Primo Levi’nin yazdıklarının yanında kendi hayatı da oldukça dikkat çekici. Kitaptan çok Primo Levi’nin hayatından bahsetmek istiyorum sizlere. Bunlar da mı İnsan, kitabında rastladığımız şaşırtıcı derecedeki nesnelliğiyle diğer kitaplarında da karşılaşıyoruz. Hatta kendi otobiyografisini yazdığı "Periyodik Tablo" adlı kitabında bile en az kendisinden bahseder. Kendisini bir sır gibi saklayan Primo Levi uzun süre yanında yaşadığı annesinden de bahsetmez. Primo Levi yaşamı boyunca depresyondan şikayetçi olmuş ve baktığımız zaman bölünmüş bir hayat yaşamıştır. Onu sadece geride bıraktığı eserleriyle tanıyoruz. Primo Levi hakkında ilginç bir gerçek de kitaplarında, şiirlerinde, biyografisinde ve yazılarında "sevgi" hakkında tek bir söz bile söylememiştir. Bunun nedeni sorulduğunda ise zaten pek çok kitabın sevgiyle ilgili olduğunu, bir de onun kaleminden çıkacak olan yeni bir kitaba kimsenin ihtiyacının olmadığını söyler. Açıkçası ben her kitabında olağanüstü nesnelliğiyle bizi şaşırtan yazarın sevgi üzerine neler söyleyeceğini merak ediyorum. Primo Levi ve gizli kişiliği üzerine daha çok şey söyleyebilirim fakat benim söylediklerim çok yeterli olmayacaktır. Bence Primo Levi tüm gizliliğine rağmen tanınması gereken bir yazardır.