Günün içinde durgunum çoğu zaman; çünkü tüm zamanlardaki kendimi an'a tutundurmaya çabalıyorum. Büyük bir parçam gelecekte, bir parçam şimdide görünmekte, diğer parçam da geçmişte tıkanık, imkansızı deniyor. Hiç toplu halde bulunamadım hiçbir yerde. Durgunluğumu anlık hareketlerle geçiştirdim. Ait olmadığım bir yerde mecburum. Çabam sadece beni bunaltan; belki de kendi icat ettiğim bencil sorularımı çözebilmek. Kimsenin ne hissettiğimi bilmemesini hem istemiyorum hem de ne hissettiğimi söyleyeceğim zamanları arıyorum. Koca bir çelişkiyim kendime, büyük bir karmaşayla uyanıyorum her gün, durgun olmamı gerektirecek sorunları buluyorum mutlaka. Her şeye öfkeli olduğumu belli etmemeye çalışmama da öfkeliyim. Umutsuzluğumu, pes edişimi, aceleciliğimi, hayal kırıklığımı, aniden gelen buhranımı sevmiyorum fakat benim için hepsi normalleşti. İçim buruk ve bunun binlerce sebebi olabilir. Bilmem kim bilir hangi parçam benden ayrılıp hüzünlenecek bir şeyi bulmuştur, çünkü hangi parçamı kaybettiğimi bilmiyorum.

Küçücük bir şey bile hüznün gözlerime değmesine neden olabiliyor ve hüzünlenince duruyorum, katı! durdukça gücüm gidiyor, binlerce imgeyle doluyorum, içim ve içimin binlerce içi. Her birinin kendine ait bir dili var. Her birini dinlerken, hüzünle ve güçsüzlüğümle bakıyorum dünyaya, içtenlikle. 

Bütün bunlardan daha çok acı veren şey de, bütün bu hissettiklerimin geçici olması, gecenin sonunda başka bir hissin ruhuma gelmesi ve yabani bir döngüde yaşamak. Nerenin yerlisiyim sorunu değil benimki, hangi zamanda bütünüm sorusu, yabancılığın verdiği korkutuculuk görünüyor mu?

Acaba, kendimi şimdiki zamana ayarlayışım çok belli oluyor mu? Bir kaza geçirsem acaba kafamdaki binlerce birbirine benzemeyen parça yüzünden olduğu anlaşılacak mı? Tabii ki hayır! Çünkü ben de başka birininkini anlayamam. Zamanın geçişi sıradanlaşıyor, kimse bilemez çünkü alelade bir taşın yanından geçerken bile hüzünlenmenin niçin acı verdiğini ben de bilmiyorum. Çoğu şey anlaşılamıyor hayatta. Hiçbir şeyi öğrendiğim anlamıyla kabul edemiyorum artık. İstemesem de içimdeki bağlantı yok oldu bağlanabilmek yetisiyle, bu beni çok tedirgin ediyor. Bir şey uzun zamandır yok yanımda tamamlamam da mümkün görünmüyor ama yokluğunu kabul de etmiyorum; işte bu tamamlanamamak şekli bir ceza gibi, farklı zamanlarda hüzünlenerek. Hani biliyorum boşluğun dolmayacağını ama yine de, çatlaklara bakıyorum. Çatlaklardan kokular çıkıyor hiçbir şey olmasa da, kokulardan müzik duyuluyor, geçmiş, gelecek ve şimdide bir şarkı... Dokunduğum şeyler, hiç yok.